Hikmet TANYU: Ziya Gökalp

Ellinci ölüm yıldönümünde Ziya Gökalp

Hikmet TANYU

23 Mart 1876’da Diyarbakır’da doğan ve 25 Ekim 1924’de İstanbul’da ne olduğu teşhis edilemeyen bir sebeple ölen Ziya Gökalp 48 yıl gibi kısa bir süre bu dünyada yaşamıştı. İnsanlar doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Ölümle çoğunun adından, izinden bir eser kalmaz. Ziya Gökalp de doğdu, yaşadı, fâni bedeni kayboldu, fakat ülküsü, îmanı, fikirleri, görüşleri ışık tutmaya devam ediyor.

Gökalp, tükenmek bilmeyen, zamanın kaybedemediği mutlulardandır. Türkçülüğün eridir, bir öncü dağıdır, nur saçan ermişidir. Türk milleti yükseldikçe, Türkleşip, İslâmlaşıp, çağdaş medeniyet yolunda ilerledikçe onun adı da anılacaktır.

Günümüzde her yönden tekrar onan eserlerinin milli kıvılcımları, milli dâvasının sönmez ve yıkılmaz zaferidir. Türk milliyetçiliğini, Türkçülüğü biraz daha yüceye götürmek, biraz daha geliştirip olgunlaştırmak için onun düşünceleri, görüşleri daima bir temel kalmaya devam edecektir.

1908 -1923 yılları arası Türk toplumunun büyük bir karışıklık, tehlikeler, içten ve dıştan gelen yıkıcı sarsıntılar, felâketler dönemi olmuş ve Ziya Gökalp gibi ülkücü bir bilgin, bu çetin tarih içinde, karanlığın bürüdüğü, yolların kesildiği Ergenekon’da yol gösteren bir fikir bozkurtu olarak belirmişti. Ziya Gökalp, Türk milletindeki, kıymet-değer bunalımını gidermeğe, başta millet, ümmet, medeniyet olmak üzere kavramlara açıklık getirmeğe çalıştı. Harpler ve iktisadî, içtimaî sıkıntılar ve türlü perişanlık içindeki geçmişi şanlı Osmanlı İmparatorluğunun son çöküş döneminde Türklüğe bir ümit, kendine bir güven duygusu getirmeğe uğraştı. Yedi düvelin hıristiyan haçlı ordu ve teşkilatlarıyla boğuşan Osmanlı toplumu, dıştaki ve içteki düşmanların geniş mâlî imkânlar içindeki güçleriyle savaşıyordu. Önce hıristiyan sonra diğer azınlıkların Osmanlı Devletinden kopma mücadelesi sonunda yalnn bırakılan Türk âlemine, Türk milliyetçiliği veya Türkçülük ülküsünü tanıtmağa ve benimsetmeye emek verdi, Osmanlı İmparatorluğunun hakaret gören, fakat temeli, çekirdeği olan ve âdeta Türklüğü ikinci plâna, hatta inkâra iten topluma yeni bir ruh ve yeni bir atılım arzusu getirdi. Türkçülük, İslâmiyet, İlim, medeniyet, iktisat, teknik ilerleme, bilhassa millî kültür alanında önemli düşünce ve görüşlerini ortaya koydu. Koca imparatorluktan kalan Türkiye’de yalnız İstanbul’da bir üniversite bulunduğu, bilim adamlarının muhtelif savaşların da etkisiyle azaldığı bir çevrede ilmin, bilginin birçok dalına birden uzanmak mecburiyetinde kaldı. Sosyoloji, Hukuk Sosyolojisi, Din sosyolojisi, Türk dili ve Edebiyatı, Estetik, felsefe ve millî kültürün birçok kollarında, folklor, ahlâk, din, güzel sanatlar, millî iktisat, tarih, medeniyet tarihi, Türk töresi üzerinde yazılar yazdı. Onun bilhassa, Türkçülük – Türk milliyetçiliği, demokrasi ve kurumlan hakkındaki fikirleri, aradan bir nesil süresi geçmesine rağmen aynı tazelikte aynı berraklıktadır.

O, «Türkçülük, Türk milletini yükseltmek demektir.» diyordu. Ziya Gökalp, milliyetçi, bütüncü bir anlayış içinde ferdin şahsiyet ve haysiyetinin, görev ve haklarını savunuculuğunu yapmıştır:

O, bu düşünceleriyle, 20. yüzyıl Türk düşünürleri, bilginleri, içinde ölümünden 50 yıl geçmesine rağmen adı ençok birkaç insandan birisi belki de başta gelenidir.

(Turan) şiiriyle fırtınalar koparmıştı :

Nabızlarımda vuran duygular ki tarihin

Birer derin sesidir, ben sahifelerde değil,

Güzide, necip ırkımın uzak ve yakın

Bütün zaferlerini kalbimin tanininde.

 

Nabızlarımda okur, anlar, eylerini tebcil.

Damarlarımda yaşar şan ve ihtişamıyle

Oğuz Han, işte budur gönlümü eden mülhem :

Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan;

Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir : TURAN…

 

Turan’ı şöyle açıklıyordu : «Türkçülüğün uzak mefkuresi ise Turan’dır. Turan, bazılarının zannettiği gibi, Türklerden başka, Moğolları, Tonguzları, Finvalan, Macarları da ihtiva eden bir kavimler halitası değildir. Bu zümreye, ilim lisanında Ural-Altay zümresi denilir.» «Turan kelimesi. Turlar yâni Türkler demek olduğu için, münhasıran Türkleri ihtiva eden camiavî bir isimdir.» «Türkçülerin uzak mefkuresi (ülküsü), Turan namı altında birleşen Oğuzları Tatarları, Kırgızları, Özbekleri, Yakutları lisanda, edebiyatta, harsta (kültür) birleştirmektir.» Ziya Gökalp bu ülkünün gerçekleşmesininin mümkün olup olmadığım soruyor, yakın ülküler için bu yön aransa da uzak ülküler için aranmaz, «Çünkü, uzak mefkure (ülkü), ruhlardaki vecdi (coşkuyu) namütenahi (sonsuz) dereceye yükseltmek içindir» demektedir.

«Yüz milyon Türkün bir millet halinde birleşmesi, Türkçüler için en kuvetli bir vecd menbaıdır.» (Coşku ve sevinç kaynağıdır) «Turan, bütün Türklerin mazide (geçmişte) ve belki de istikbalde (gelecekte) bir şeniyet (gerçek) olan büyük vatanıdır.» “Turaniler, yalnız Türkçe konuşan milletlerdir.” Görüldüğü üzere, Turancılık ne macera, ne savaştır. Turancılık bir millî kültür ilişkisi ve insan hak ve hürriyeti davasıdır. Milletlere istiklâl, insanlara hürriyet davasıdır. Baskıya, sömürüye karşı hak davasıdır, o bir fikir ve inançtır, yüce bir ülküdür. Aynı zamanda eğer samimî iseler Birleşmiş Milletlerin sömürgeciliğe karşı, Evrensel Bildirgesinin açık bir anlatımıdır :

Türkiye devletim, Türklük milletim,

Cinsimin çokluğu Türk’e zarar mı?

Ne kadar Türk varsa bugün cihanda

Burdaki harsa (kültüre) var meyli vicdanda

Dili dilimdendir, dini dinimden

Olacağız biz hep aynı vatanda.»

 

Millî kültür birliği şöyle belirtiliyor :

«Her ülkede Türklük bir devlet yapacak,

Fakat bunlar birleşecek nihayet

Hep bir dille aynı dine tapacak,

Olacak tek harse mâlik bir millet.»

 

Türkiye’nin millî kültür ve milli ülkü – Büyük Türkiye ülküsü ile – Türkleşmesi, Kur’an ve Hadisleri bilerek, benimseyerek gerçekten yaşayarak İslâmlaşması, ve son ilmin verilerine ve çağdaş tekniğe sahip olarak, ağır sanayiini kurarak çağdaşlaşması gibi üç önemli temeli birleştirmesi, kaynaştırması çok dikkate şayan bir anlatım olmuştur.

Tarih sahnesine tekrar 1300 yıl kadar sonra Türk adiyle çıkan ve Türklüğüyle, diniyle övünen bu milletin rejiminin de gerçek demokrasiye dayanan Cumhuriyet olmasında onun büyük katkısı olmuştur.

Henüz, Türkiye, onun bu plân ve programını yaptığı esaslara uymaktan maalesef uzakta kalmıştır. Onun Türkçülük – Türk milliyetçiliği hakkındaki fikirleri başta olarak, 1922 yayınlanan, İlme Doğru, Ahlâka Doğru, Dine Doğru, İktisada Doğru v.b. makaleleri ibretle tekrar okunmaya lâyıktır: «Gençliğin en büyük vazifesi dine doğru gitmektir» diyen Gökalp, yazılarında âyet ve hadislere daima büyük yer vermiştir. Ahlâka ve Dine en yüce mertebeyi veren Gökalp ölümünden iki yıl önce şu değerli cümleleri yazmış ve yayınlamıştı :

«Çocuklukta din (er biyesi almıyanlar, ölünceye kadar şahsiyetsiz kalmağa, iradesiz ve seciyesiz yaşamağa mahkûmdurlar… Dinin rolü yalnız fertlere şahsiyet vermekten ibaret değildir, cemiyetlere şahsiyet veren de yine dindir.» diyen Gökalp’in İslâmiyet inancıyle dolu birçok şiirleri ve kitapları vardır.

Ondan kubbede kalan hoş seda, gerçek seda bize gene yol göstermeğe geliyor; Türk milletindenim, İslâm ümmetindenim, çağdaş medeniyettenim!

Kızıl Elma, Yeni Hayat, Altınışık Şiirleri, Türkleşmek – İslâmlaşmak – Muasırlaşmak, Türkçülüğün Esasları, Türk Töresi, Fırka Nedir? Ziya Gökalp Diyor ki, Türk Medeniyeti Tarihi, Yeni Türkiye’nin Hedefleri… kitapları, yazıları gene eller üzerinde geziyor, tükenmeyen, bitmeyen hâzine gibi zamanın üzerinden akıp geliyor. Hepsi tek bir cümle ile özetlenebilir: Türk milletini yaşatmak ve yükseltmek…

KAYNAK: Devlet (1974), s.259.