Gültekin Öztürk: HAYMATLOS VE MÜLTECİ MESELESİ

HAYMATLOS VE MÜLTECİ MESELESİ 

Gültekin Öztürk

Herhangi bir ülkenin vatandaşı olmayan ya da herhangi bir ülkenin vatandaşlık hakkını kaybetmiş ve tekrar kazanamamış kişilere ‘Haymatlos – Vatansız’ denmektedir.

Günümüzde herhangi bir sebeple vatanlarından kaçıp başka ülkelere sığınmış olan ‘Mülteci’ denilen yüzbinlerce yurtsuz bulunmaktadır. ‘Mülteciler’ her ne kadar haymatloslar gibi vatandaşlık haklarını kaybetmemiş olsalar bile onlar da vatansız sayılabilirler.

Zira mülteciler, başlangıçta yurttaşlık hakkına sahip olsalar bile zaman içinde bu haklarını bir biçimde yitirmekte ve vatansız duruma gelmektedirler. Bu sebeple ‘Vatansız-Haymatlos’ kavramı ‘Mülteci’ kavramıyla birlikte anılmaktadır.

Günümüzde tarifsiz acılar içinde yaşayan ve sorunlarına çözüm bekleyen yeni bir kimliğe muhtaç mülteci durumunda olan on binlerce vatansızlaşmış insan vardır.

Diyeceksiniz ki önümüzde o kadar önemli gündem maddeleri dururken ‘Haymatlos ve Mülteci’ konusu da nereden çıktı?

Anlatayım;

Mülteciler ve vatansızlar sorunu ilk kez I. Dünya Savaşı sırası ve sonrasında gündeme gelmiştir. Zamanla sayıları ve sorunları artan mülteciler ya da vatansızlar tek bir ülkenin meselesi olmaktan çıkmış, çözülmesi zorunlu uluslararası bir problem haline gelmiştir.

Bu amaçla Birleşmiş Milletler Teşkilatı ‘BM’ 1946’dan başlayarak mültecilerin veya vatansızların sürekli ikameti, çalışma şartları ile bunlara uygulanacak hukuk konusuna uluslararası çözüm bulmak için harekete geçmiş ve bu maksatla 1946’da Uluslararası Mülteci Örgütünü ‘IRO’ kurmuştur.

IRO, 1950’de yerini Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine ‘UNCHR’ bırakmıştır. Günümüzde mülteci ya da haymatlosların sorunları ve çözümü ile BM’nin bu kuruluşu ilgilenmektedir.

Birleşmiş Milletler, vatansızların veya mültecilerin statüleri, ikametleri, çalışma şartları gibi hukuki durumlarının nasıl olacağı konusu ile bunların sayılarının azaltılması hakkında yapılması gerekenlerle ilgili iki uluslar arası sözleşme kabul etmiştir.

Birleşmiş Milletlerin yürürlüğe koyduğu bu sözleşmelerden ilki 1954’de kabul edilen ‘Vatansızların Statüsü’ sözleşmesidir. İkincisi ise 1961’de kabul edilen ‘Vatansızlığın Azaltılması’ sözleşmesidir.

Türkiye her iki sözleşmeye de taraf olmakla beraber henüz TBMM tarafından onaylanmadığı için bu sözleşmeler ülkemizde yürürlükte değildir.

İyi ki de bu sözleşmeler onaylanmamıştır ve yürürlükte değildir. Zira Mahmur, Gregewro, Zaho, Miserike, Heseniye, Melebirkan ve Hariri gibi Irak topraklarında bulunan çok sayıda güya mülteci kampı olan terörist barınakları bulunmaktadır. Yine bilindiği gibi Suriye’de nerede yaşadığı meçhul kimliksiz on binlerce PYD-PKK’lı Kürt bulunmaktadır. Bugün ülkemizde aralarında kimliksiz Kürtlerin de olduğu 700 bine yaklaşan Suriyeli göçmen yaşamaktadır.

Yani sınırlarımız içinde veya hemen sınırlarımızda ülkemize terör ihraç eden on binlerce mülteci, mülteci adayı veya haymatlos bulunmaktadır. Eğer bu sözleşmeler onaylamış olsaydı zaten sorun olan mülteciler, bugün Türkiye için altından kalkılamayacak kadar ağır yükümlülükler oluşturacaktı.

Haklı olarak 53 yıldır onay için bekletilen her iki sözleşme de maalesef bugün ve muhtemelen PKK’nın baskısıyla AKP hükümeti tarafından sessizce TBMM gündemine getirilmiştir. Büyük bir ihtimalle de cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde AKP çoğunluğu tarafından mecliste onaylanarak yürürlüğe girecektir.

İşte haymatlos ve/veya mülteci meselesini damdan düşer gibi gündeme getirme sebebim hükümetin bu sözleşmeleri onay için meclis gündemine getirmesidir.

Cumhuriyet Hükümetlerinin elli, altmış sene onay vermediği ‘Vatansızların Statüsü ve Vatansızlığın Azaltılması Sözleşmeleri’ hem de cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen öncesinde AKP hükümetince imzalanarak onay için TBMM gündemine getirilmesi oldukça manidardır.

Bu sözleşmelerin Suriyeli mültecilere kolayca ve topluca Türk vatandaşlığı verilmesine imkân hazırlamasından daha vahim yönü, on binlerce kimliksiz Suriye Kürtleri ile K. Irak’da ki terör kamplarında yuvalanan vatandaşlık hakkını kaybetmiş binlerce PKK teröristine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlık hakkının yeniden tanınabilecek olmasıdır.

PKK, otuz yıldır elde edemediğini maalesef bu sözleşmelerin uygulanması ile kazanacaktır.

Son zamanlarda peş peşe çıkarılan ve çıkarılmaya çalışılan yasalar ile dış müdahalelere hukuki zemin oluşturacak uluslararası belgelerin onaylanması ister istemez aklımıza ‘Acaba PKK’nın bu isteklerin yerine getirilmesi karşılığında Tayyip Beyin cumhurbaşkanlığı için bir AKP-HDP/PKK ittifakı mı yapıldı?’ sorusu gelmektedir.

Öyle ya; Eğer böyle bir ittifak olmasaydı Türkiye Cumhuriyeti devleti başbakanı ‘Kaçırılan çocukları geri verin” diye HDP-BDP/PKK’ya ricacı olur muydu?

Gerçi ‘…Aksi halde B ve C planlarımızı devreye sokarız’ diye güya PKK/HDP’yi tehdit eder gibi yaptı ama PKK’ya teslim olmuş bir AKP’nin bu saatten sonra B planı da C planı da D planı da boştur. Zira Güneydoğu’da hatta ülkemizin sokaklarında, üniversitelerinde HDP/BDP’li belediyelerde PKK için artık devlet yoktur.

PKK militanlarının cirit attığı sokaklarda, okullarda, kurumlarda ve Güneydoğu’da eğer devlet olsaydı, PKK teröristleri günlerce yolları kesip devlet görevlilerini, kendilerine karşı olan vatandaşları, 13-15 yaşındaki çocukları dağa kaldırılabilir miydi?

AKP ile HDP/PKK ittifakının küresel güçlerin gözetiminde ‘Vatansızların Statüsü ve Vatansızlığın Azaltılması Sözleşmesi’ benzeri uluslararası belgelerin uygulanması sonucu ülkemizi kaosa sokarak milli bir yıkıma sürüklemeye çalıştıkları artık çok açıktır.

Türk Milliyetçilerinin/Türk Ülkücülerinin, milletimizin, devletimizin varlığını/birliğini tehdit eden bu tehlikeyi bütün güçleri ve imkânları ile milletimize anlatmaları gerekmektedir.

Çağdaş ve milli Türkiye Cumhuriyetinin birlik içinde ve kuruluş felsefesine uygun olarak yaşayabilmesi için milletimizin İhvancı bir cumhurbaşkanının seçilmesine onay vermemesi şarttır.

Aksi halde Tayyip Beyin ‘Yeni Türkiye’si, Türk Milliyetçilerinin yaşayamayacağı ve/veya yaşatılmayacağı bir Türkiye olacaktır.

‘Milli Direniş’ görevi bir kez daha Türk Milliyetçilerine düşmüştür.

Allah yardımcımızdır.

Ne Mutlu Türk’üm diyene!

Gültekin Öztürk/Tarihçi-Yazar