İdris AYDIN: “GÜNDÜZ BEY’İN DERVİŞ MİLİTANLARI”

“GÜNDÜZ BEY’İN

DERVİŞ

MİLİTANLARI”

İdris AYDIN

“Gündüz Bey’in Derviş Militanları” Erdoğan Cabbar A.’ nın Akçağ yayınlarından çıkan kitabının adı. Kitabı önemli kılan yakın dönem ülkücü hareket üzerine yazılan bir roman oluşu.

Cabbar ağabeyle yaklaşık iki yıl önce Ankara ‘da Gönüllerde Birlik Vakfında tanıştık (Hasan Tülkay selam yollamıştı). Kitaptan haberim Muzaffer Uçaş’ın verdiği bilgiyle oldu.

Ülkücülerle ilgili yazılan romanlar maalesef bir elin parmaklarını geçmiyor. Ankara Yazı ve Kafes dışında da bir sinemaya aktarım da olmadı. “Gündüz Bey’in Derviş Militanları”nı işte bu noktada önemli buluyorum. 587 sayfalık kitabı soluk soluğa okudum. Her yerde ve her halükarda “ülkücüyüm”, “milliyetçiyim” diyenler bu kitabı okumalılar. Kitap 70’li yıllardan başlayarak 12 Eylül’e giden süreçte ülkenin panoramasını ortaya koyuyor. “Gündüz Bey’in Derviş Militanları” ülkücü hareketle 70’lere bir yolculuğa çıkarıyor sizi. Kah göz yaşlarınızı tutamayacaksınız; kah o içten samimi idealist kuşağın yaşadıklarının tanığı olacaksınız. İki taşralı genç garibanın bulundukları ilçeye ülkü ocağı açmasıyla başlayan bir öykünün romanı “Gündüz Bey’in Derviş Militanları”. Romanın başladığı yer olan bir kasaba aslında: Amasya’nın Suluova ilçesi; oradan öğrencilik dönemi 70’lerin Ankara’sı. Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nde görev alma. Yurdun muhtelif yerlerine geliş gidişler.

Romanın ana kahramanı kitaba da adını veren Gündüz Bey. Ben Gündüz Bey’i Hoca Ahmed Yesevi’nin Anadolu’ya yolladığı dervişlere benzetiyorum. Kitapta Gündüz Bey üzerinden özeleştiri de yapılıyor. Samimi bir kuşağın kavgaları,aşkları yalnızlıkları bu kitapta. Bir neslin melul mahzun hikayesini ve mücadelelerini içten ve yalın bir söyleyişle anlatıyor Erdoğan Cabbar ağabey. “Ama”, “fakat” demeden güzel bir roman çıkarmış ortaya. Türk milliyetçilerine yöneltilen ırkçı suçlamaları ve 70’lerdeki Atsız akımı cereyanları da gerekli cevabı alırlar romanda. “Bir gece, doğudan gelip kasabaya yerleşmiş bir aileye mensup, ocağa gelip gitmeye başlamış Yusuf için, “Bu neden geliyor? Türk değil ki ,aslı Kürt” diyen Konyalı şamanist’e “Ben de Çerkez’im” diye bağırdı.
– Siz her şeyi hafife alıp ne kadar Türk olduğunuz kuruntusuyla oyalanıp dururken, biz Türk milletinin bugünü ve geleceği için yırtınıyoruz. Kimin ne kadar Türk olduğu bizim umurumuzda bile değil ve senin gibiler çatlasanız da! Türk milleti için mücadele edeceğiz, önemli olan sadece budur, milletimiz için kimin ne yaptığıdır” diye devam etti. Konyalı ve arkadaşları şaşırıp ses çıkarmadan çıkıp gittiler. Bu çıkışa Ocak’takiler çok sevinmişler onu seyrediyorlardı. İçlerinde Türk de, Çerkez de, Kürt ve Gürcü de vardı ve hepsi de ülkücü olmaktan gururlu, Türk milliyetçisiydiler. Öyle mecbur edildikleri için değil, inandıkları için. O gece ilk defa Çerkezlerin Türk olup olmadıklarını ciddi ciddi düşündü. “Turani kavimlerden” diye öğrenmişti. Turani kavimle neyin kastedildiğini de o zaman merak etmişti. Türk topluluğuna dahil, akraba ya da her neyse. Yetmişti ona. Annesi Türk, babası Çerkez’ di; ama Türk olarak yetişmişti.

Babasının “Oğlum bu ülke, bu millet dedelerimize kucak açtı, topraklarını bölüştü, sahiplendi bizi” deyişini hatırladı. “Seviyorum bu vatanı , bu milleti. Bizden daha iyi Türk mü olurmuş” diye geçirdi içinden. Ülkücülüğün zorluğunu da, yüceliğini de yeni yeni kavramaya başlıyordu. Ülküsü olan insan olmaktı aslolan ve bu ülkü yamandı muhteşemdi. Şamanistler bir daha ocağa gelmediler. Bir yerlerde, “ Ne kadar safkan(!) Türk” olduklarını anlatıp her şeyi küçümsemeye devam ediyor olmalılardı. Türk milliyetçiliğine gönül vermiş Türk, Kürt, Çerkez, Gürcü ana babası olan ama kendilerini Türk olarak gören gençlerse “Ey vatan, dinsin gözyaşların, çünkü yetiştik biz” diye duygulanıp coşuyorlardı…”(sayfa 62)

Sevgili okuyucular kitap o dönemin yalın gerçeklerinin yazıya aktarılmış hali. Abartıdan uzak samimi içten bir o kadar da sıcak satırlar. Yukarıdaki cümlelerde ülkücü hareketin genetik kodlarını görebiliriz. Bunları samimiyet, idealizm ve vatan sevgisi olarak sıralayabiliriz. Bu ülkenin çocuklarını hangi etnik kökenden gelirse gelsin, “hep bir kardaş” olarak görme durumu. Romanda 70’li yıllara dair her şeyi bir film şeridi gibi başından sonuna dek izliyorsunuz.

Gelelim romana adını veren Gündüz Bey’e: Romanın baş anlatıcısı olan yazarın Gündüz Bey’le tanışması, il ocağa gitmesi ile başlıyor. Burada “Adalet” kavramı öne çıkıyor. Hak ve adalet bölüşebilmektir, adalet yardımlaşmayı, bütünleşmeyi emreder. Sahip olduklarına, “Benim!” demek sıradan insanların tavrıdır. “Bizim!” diyebilmek yüce ruhluların. Ülkücüler iddialı insanlar olmak zorundadır. Ülkücü kurdun , kuşun ve dahi eğer var ise puştun bile hakkını savunmalıdır!.. Ülkücü sadece vatanında olup bitenleri değil bütün dünyada yanlış ya da doğru olan ne varsa onları da ,ya takdir ya da dert etmelidir.”(sayfa 94) Hareketin tam bir manifestosu. Ülkücü hareketin çıkış koordinatlarıdır bunlar.

Gündüz Bey Anadolu bilgelerinden bir Alperen derviş aynı zamanda “kütüphanesinde Necip Fazıl, Kemal Tahir, Cemil Meriç, Fuat Köprülü, Zeki Velidi Togan, Osman Turan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tolstoy, Dostoyevski, Gide, Balzac, Eflatun, Mevlana, Farabi, Gazali, Yunus Emre kitapları bulunan bir münevver. (sayfa 163)

1977 yılında yönetiminde bulunduğu Ülkü Ocakları’nın “Eller silah değil, kalem tutmalı” kampanyasına da değiniliyor (sayfa 230): Günlerce ümitle çarpan yürekleriyle huzur veren hayaller kurarak dolaştılar. Beklediler ki devrimciler: “Biz de varız ve silahları atıyoruz” desinler. Olmadı, belki onların içinde de bazıları sevinmiş, ümitlenmişti ama devrimci şiddeti savunanlar ve “İktidar namlunun ucundadır” diyenler galip geldi. Onlara göre ülkücüler “lümpen” ve “paramiliter” bir teşkilattı. İşçinin, emeğin iktidarının gerçekleşip yayılmasının önündeki en büyük ve en zararlı bir engeldi. Onlar ve onları önemseyen genç komünistler, işçilerin iktidarını kutsarken “faşist komando“ları ezilmesi gereken düşmanlar olarak görüyorlardı. “Eller silah değil kalem tutmalı” çığlığı, çağrısı havada kaldı, karşılık bulamadı”(sayfa 232).

70’lerden 12 Eylül’e giden süreci analiz ediyor Gündüz Bey’in Derviş Militanları”. Ülkücüler bu sizin hikayeniz bu kitabı okuyun. Türkiye’de başlayan yurtdışına uzanan bir kuşağı anlatıyor “Gündüz Bey’in Derviş Militanları”. Herkesin kendisinden bir şeyler bulacağı bir roman “Gündüz Bey’in Derviş Militanları”. Yürekleri Türkiye sevgisiyle çarpan Anadolu çocuklarının yaşadıklarından bir kesit bir anı bir onur “Gündüz Bey’in Derviş Militanları”. Bir dönemin muhasebesi ama gözyaşıyla yoğrulmuş, Mamaklarda ağır işkencelerden geçenlerin vicdan muhasebesi…

Devletin bekasından yana olan ama idam sehpalarında sonlanan hayatları bir kez daha hatırlatıyor “Gündüz Bey’in Derviş Militanları”. Belgesel formatında bir başucu kitabı “Gündüz Bey’in Derviş Militanları”. Vatanın mahzun ve boynu zaten bükülmüş çocuklarının, ölümlere gülümseyerek yürüyenlerin romanıdır Gündüz Bey’in Derviş Militanları”.

Okuyalım. Okutalım.