Ömer Faruk GÜMÜŞ: GENÇ TÜRKİYE’NİN FİKİR BABASI: ZİYA GÖKALP

GENÇ TÜRKİYE’NİN

ve TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN

FİKRÎ, SİYASÎ ve İDEOLOJİK

BABASI ZİYA GÖKALP

Ömer Faruk GÜMÜŞ

 

Gökalp (1876-1924) Osmanlı Devleti’nin son yıllarında ülkeyi girdiği dar boğazdan kurtarmak adına kafa yoran düşünürlerin en başında gelen ve gelecek nesillere yerli bir metodolojiyi miras bırakan önemli bir düşünürdür. “Millet”, “Türklük”, “medeniyet”, “hars”, “töre” ve “Turan” gibi birçok kavramı yaşadığı coğrafyadan yorumlayıp bazılarını da   literatüre sokan ve en nihayetinde genç Türkiye Cumhuriyeti’nin öğreti (doktrin)  alt yapısını kuran Türkiye’nin ilk sosyoloğudur. O, milliyetçilik akımlarının hızla yayıldığı yıllarda çok milletli  imparatorluğun iç kargaşalıklarla  sürüklendiği döneminde; dünya konjonktürünün ulus devlet modelinin “homojenliğini” ön plana çıkaran paradigmasının dünyayı şekillendirdiği bir atmosferde,  kısa süreli bir Osmanlıcılık ve  İslamcılık düşüncesi yaşamış;  nihayetinde, devleti meydana getiren asli unsur olan Türklüğün penceresinden bakarak çözüm yolları üretmiştir. Hatta gençlik yıllarında Doğu ve Batı kültürleri arasında kalmanın meydana getirdiği iç buhranla (Amcasının verdiği islâmî terbiye ile idadideki hocası Yorgi Efendi’nin pozitivist bakış açısı arasına sıkışıp kaldığı için)  intihara teşebbüs edecek kadar toplumu ilgilendiren olaylarla dertlenen ve de görüşleriyle Türk Toplumunun  ve  Genç Cumhuriyetin yol haritasını çizen Gökalp Türk milliyetçiliğinin fikri, siyasi ve ideolojik babasıdır.

Gökalp, memleketi olan Diyarbakır ve çevresinde yakınları olan alim ve hocalardan, aşina olduğu Arapçayı ve Farsçayı kolay bir şekilde öğrenmiş, Askeri Rüştiye’de  de okulun müdürü İsmail Hakkı Bey’den Fransızca öğrenme fırsatı bulmuştur. Orhan Seyfi’nin eserinde söz ettiği üzere Gökalp, intihar olayını  atlattıktan sonra bile bir taraftan Fransızca, diğer taraftan da İmam Gazali, Muhyiddin ibn Arabi, İbn Rüşd gibi Doğu klasik eserlerini okumayı sürdürmüş (Seyfi, 1937: 6-7), Mehmet Akif  gibi  birçok sanatçı, edebiyatçı ve fikir adamı yetiştiren İstanbul’daki Baytar Mektebi yıllarında ise, psikoloji ve sosyolojiye dair birçok kitap okumuştur. (Göksel, 1956: 73). Akif o yıllarda Gökalp hakkında şu tespitte bulunmuştur: “Bizde felsefeyi hazmetmiş adam arama. Ben baytar mektebinde talebe iken bir  Diyarbekirli   Ziya vardı. Yalnız o, felsefeden okuduklarını anlardı.” (Kocakaplan, 2009 : 18)

        Ziya Gökalp Sosyolojisinde Durkheim Etkisi ve Nedenleri

Ziya Gökalp Gustave Le Bon, Alfred Fouille, Gabriel Tarde gibi düşünürlerin fikirleriyle tanışmıştı (İnalcık, 2013: 237). 1910’lu yıllarda Ziya Gökalp’in Durkheim’in eserleri ve sosyolojisi ile tanışması onun fikir hayatının en önemli aşamasını oluşturur. O,  iki kola ayrılan Avrupa sosyolojisinin Durkheim kanadını tercih etmiş,  Anadolu’da burjuvazi ve işçi sınıfının bulunmaması ve Osmanlı ülkesinin bir Türk İslam karakterini ihtiva etmesi sebebiyle Marx’a itibar etmemiştir.

Avrupa, işçi ve kentleşme sorunları, toplumsal sınıf ve tabakalar arasındaki gerilim ve çatışmalar ile çetin bir dönemi yaşarken Durkheim’in “anomi” adını verdiği intihar olaylarının arttığı bir çağ hüküm sürmekteydi. (Osmanlı’nın son dönemleri ile Cumhuriyetin ilk yıllarında da intihar olaylarında belirgin bir artış olmuştur.) Durkheim modern sanayi toplumunu iş bölümü kavramı ile açıklar. Onun  düşüncesinde de dayanışma kavramı merkezi rol oynamaktaydı. (mekanik/geleneksel toplumlar) ve organik dayanışma/gelişmiş şehir toplumları)

Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’na göre, Gökalp’in Durkheim okulundan aldığı onun görüş ve yoklayış usulüdür. Gökalp,  Durkheim sosyolojisinin genel ilkelerini Türklerin içtimaî müesseseleri üzerine tatbik etmiştir. Gökalp sosyolojisinin asıl önemi, Türkiye’de âdeta yerli bir içtimaiyat mektebi haline gelmesindedir (Fındıkoğlu 1955: 12).

Gökalp, intihara teşebbüs etmiş bir kişi olarak “Küçük Mecmua”nın ilk sayısında yer alan “Refah mı, Saadet mi?” adlı yazıda intiharı mefkûre ile ilişkilendirir. Onun ifadesine göre, “İnsanlar arasında mefkûre çoğaldıkça intihar azalır, mefkûre azaldıkça intihar çoğalır” (Gökalp, 2009: 16).

“Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak” ve  “Türkçülüğün Esasları”

Gökalp’e göre İslam­iyet, si­yasal b­ir model olmaktan çok, toplumu b­irleşti­ren önemli­ bi­r kültürel unsurdur. Meden­iyet kavramını tüm mi­lletlerce paylaşılan akla dayalı bi­lgi­, teknoloji­ ve değerler olarak tari­f eden Gökalp, meden­iyete mi­lletler arası bi­r ­içeri­k veri­r. Bu üç değerler kümesi­ arasında bi­r sentez yapan Gökalp, Türkleşmek, İslamlaşmak ve muasırlaşmanın aynı anda i­zlenebi­lecek, bi­rbi­rleri­ ile çatışmayan değerler olarak görür (Gürboğa, 2017 : 8)

Gökalp, Cumhuriyet’ten hemen sonra kaleme aldığı “Türkçülüğün Esasları” adlı eserinde ise daha çok Gökalp için en büyük sorun, ulusun nasıl bir toplumsal yapılanmaya, nasıl bir yaşam pratiğine sahip olması gerektiğidir.

Ziya Gökalp’ın Sosyolojisinin Temel Kavramları

Ziya Gökalp’ın düşünce sistemi ve sosyolojisindeki temel kavramlar öncelikle millet, milliyet, örf, halk gibi Türk toplumunun o gün için tartıştığı kavramlardır. Gökalp, millet kavramının Türkiye’nin tarihi ve toplumsal yapısı ve durumuna göre tanımlamıştır. Onun tanımına göre millet, ne coğrafi ne ırki ne siyasi ne de iradi bir zümre değildir. Millet dilce ortak olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden meydana gelmiş bulunan kültürel bir zümredir (Gökalp, 1973: 227),

Ziya Gökalp, devletleri yapıları ve tarihi süreçlerine göre üçe ayırmaktadır: Kavim devleti, imparatorluk ve millî devlet.  Birbirine çok benzemese de bu süreçler Auguste Comte’nin meşhur üç hal yasasını hatırlatır (teolojik, metafizik ve pozitif aşamalar).

Ziya Gökalp’ın terminolojisinde yer alan kavramlardan biri de zümredir. Ona göre “zümre”, özel dayanışmayla birbirine bağlı bulunan fertlerin toplamıdır. Aile, köy, aşiret, sınıf,  ümmet, devlet, millet gibi (Gökalp: 1977: 8-9).

Gökalp,  küçük toplulukların yoğun iktisadi ve toplumsal ilişkilerle ortak vicdana ve ortak bir mefkûreye ulaşarak millete dönüştüklerini ifade etmektedir. Bütün bu toplulukların üzerinde hepsini içine alan millettir.

Ziya Gökalp’ın mefkûre kavramı ideal yahut kolektif şuur (bilinç) kavramlarını andırmakla birlikte onlardan daha farklı bir muhtevaya sahiptir. Ona göre, bir millet büyük bir felakete uğradığı, korkunç bir tehlike karşısında bulunduğu zaman kişilerin ferdi şahsiyetleri ve millî şahsiyetleri ortaya çıkar. Bu kargaşalı durumda fertler kendi hürriyetlerini değil, miletlerinin istikbalini düşünürler. İşte o aziz duygu ile karışık olan bu mukaddes düşünceye “mefkûre” (ülkü) ve bu buhranlı devreye de “ilhak devresi” adı verilir. Buhranlı günler mefkûrelerin doğuş günleridir (Gökalp 1976b: 63).

Ziya Gökalp’ın millet, devlet, mefkûre, medeniyet ve hars (Hars ile medeniyet arasındaki ortak nokta her ikisinin de bütün içtimai hayatları -dinî , ahlakî, hukukî, bedii, iktisadi , lisanî, fennî- toplamış olmasıdır.)   konusundaki kavram ve teorileri Durkheim’de yoktur.

Gökalp’in çalışmalarının etkileri ve yöntemleri günümüze kadar ulaşmış, izinde yürüyen birçok halk bilimci yetişmiştir. Ziya Gökalp, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminin Türkçülük düşüncesinin en önemli teorisyenlerinden biridir. Gökalp’ın fikirleri Türkiye Cumhuriyeti’ne şekil ve istikamet vermiştir. Atatürk inkılaplarının temelinde (özellikle “aydın” tanımı ve aydın halk bütünleşmesiyle “halkçılık” ilkesinde ve  “Ne mutlu Türküm diyene !”  tanımıyla kendini ifade eden Atatürk milliyetçiliğinde)  Gökalp’in düşünceleri vardır. Atatürk, Gökalp’ı fikirlerinin babası olarak görür. Gökalp tarafından teorisi ortaya atılan Türk milliyetçiliği ile daha önceki yüzyıllarda yaşanan din, mezhep ve ırk ayrımlarından kaynaklanan savaşlara son verilmiştir. Türk milliyetçiliği ile kültürel birliktelik sağlanmıştır.

Ziya Gökalp’ın kısa ömrüne rağmen uzun süren bir yazı hayatı vardır. Sosyolojisinin ve fikriyatının esaslarını dile getiren manzum eserler de vermiştir. Sosyolojik düşünce ve yaklaşımlarını özellikle İçtimaiyat Mecmuası, Türk Yurdu, İslam Mecmuası, Edebiyat Fakültesi Mecmuası, Küçük Mecmua, Millî Tetebbular Mecmuası gibi dergilerden takip etmek mümkündür.

 

KAYNAKÇA

Fındıkoğlu, Z. Fahri. (1955); Ziya Gökalp, İstanbul: Türk Muallimler Birliği Neşriyatı, No: 6.

Gökalp, Ziya (2009), Küçük Mecmua I, (Çeviriyazı: Şahin Filiz), Antalya: Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Yayınları.

Gökalp, Ziya (1977),  Makaleler III, Ankara: TC Kültür Bakanlığı Yayınları, (Hazırlayan: M. Orhan Durusoy).

Gökalp, Ziya (1976), Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, TC Kültür Bakanlığı Yayınları, (Hazırlayan: İbrahim Kutluk).

Gökalp, Ziya (1973); Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri I, İstanbul: Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, 1000 Temel Eser Yayınları.

Göksel, Ali Nüzhet. (1956); Ziya Gökalp’in Neşredilmemiş Yedi Eseri ve Aile Mektupları, İstanbul: Diyarbakır’ı Tanıtma Derneği Neşriyatı Nu: 4, Gökalp Külliyatı Nu 3.

Gürboğa, Nurşen (2017)  Türk  Siyasal Hayatı, AÖF  Ders kitabı 1. Ünite , Yayın No : 2461

İnalcık, Halil; (2013). “Ziya Gökalp: Yüzyıla Damgasını Vuran Düşünür”, Osmanlı ve Modern Türkiye- Araştırmalar, İstanbul: Timaş Yayınları.

Kocakaplan, İsa.  (2009), Ziya GÖKALP,  İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları.

Seyfi, Orhan. (1937); Ziya Gökalp – Hayatı ve Eserleri, İstanbul: Cumhuriyet Kitaphanesi.