Gültekin ÖZTÜRK: “EY CESUR CAHİL, TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR BİLESİN…”

Cesur cahiller, cehalet tarafından alkışlandıklarında atılgan olurlar.

Kastettiğim bu cahiller, eğitimli/yüksek öğretim görmüş, atılganlıkları sayesinde de kariyer yapmış kişilerdir.

Ne yazık ki sayıları giderek artan bu “diplomalı cesur cahillerden” hemen her yerde çok sayıda görüyor ve onları körü körüne alkışlayanların şiddeti giderek aratan “Türkiye seninle gurur duyuyor” çığlıklarını dinliyoruz.

Buna karşılık maalesef “bilgelere/ariflere” kıymet verilmiyor, cesur cahilin emri ile cahiller korosunun çığlıkları arasında “kahrolmuşlar mezarlığına” canlı olarak gömülüyorlar.

Ve bizler de yaşarken gömülen bu değerlerin, cahiller pazarında cılız kalan, boğulan/duyulmayan seslerini duymaya ve duyurmaya çalışıyoruz.

Cenabı Allah, bu dünyada “Türk Eli/ Türkiye” denilen Cennet benzeri bir köşe yaratmış ve bu cenneti canından üstün tutan “Türk Milletine” tapulamıştır.

Bilindiği gibi her Türk, “Türk Elini” kutsal sayar ve milleti ile vatanının bütünlüğünü, varlığını/birliğini/dirliğini her türlü kişisel çıkarın üstünde tutar.

Vatan/Millet/Bayrak/Töre/Din gibi millete ait değerlerin korunup yüceltilmesini “Milli Çıkar” olarak bilir ve bunlar için gözünü kırpmadan canını feda eder.

Üzülerek ifade etmeliyim ki bu cennet vatan bugün, şahsi çıkarını her şeyden üstün tutan ve “Ne mutlu Türk’üm” demekten utanan hatta “suç sayan cesur cahillerle hainlerin” kontrolüne girmiş durumdadır.

Bu cesur cahillere göre “Milli çıkar” gütmek “milliyetçiliktir” milliyetçilikte bu milliyetsizlerin ayaklarının altındaki paspastan başka bir şey değildir.

Esas olan onların kişisel ihtiraslarının doruğa çıkardığı “şahsi ikballeridir” ve bunu sağlamak/korumak için de her yol mubahtır.

Hırs, bunların gözlerini o kadar bürümüştür ki koruyup kollasınlar ve yüceltsin diye kendilerine emanet edilen bu Cennet vatanın istikbalini, şahsi ikballeri için pazarlık masasına koymaktan bile çekinmemişlerdir.

“Eğitimli cahillerin atılganlaşması” psikolojisini tanımlayan Donning-Kruger isimli iki psikolog 2000 Yılında Nobel psikoloji ödülünü aldılar.

Bu cesur cahillerin çoğalmasını önlemede belki katkım olur diye Donning-Kruger etkisini 2009 ve 2011’de “Şikâyete Hakkımız Var mı?” başlığı ile yazmıştım.[1]

Maalesef bunun toplumumuzda bir etkisi olamadı ve sayıları dünya ortalamalarının da üstünde arttı.

Şuursuz atılganlıkları sayesinde yüksek kariyer yapan bu eğitimli cahiller, kendilerine muhteşem bir cahiller korosu bile kurdular.

İşte bunu gördüğüm için Kruger Sendromunu bir kez daha hatırlatmak istedim ve yazıma “cesur cahil” tanımlaması ile başladım.

Yaşadığımız cehalet terörünü yaratanın ve ona hizmet edenlerin psikolojik durumlarına bir kez daha dikkatlerinizi çekmek istedim.

Düşünün böyle bir cesur cahil çıkıyor “Avucumda yumurta pişiriyorum” diyor ve okuryazar sözde aydın bir sürü etiketli insan da bunu “Nasıl yani?” demeden kabul edip alkışlıyor.

“İmralı Görüşmeleri” için “Emir verdim, tam yetki ile beni temsil eden MİT müsteşarım görüştü/görüşüyor. Devlet görüşür ama ben asla görüşmedim, görüşmem de, görüştü diyen bunu ispatlamazsa şerefizdir” diyebiliyor.

Bir etkili/yetkili/akıl sahibi “İyi de arkadaş, Öcalan ile tam yetkiyle görüşme emrini veren sen olduğuna göre görüşen de sen oluyorsun” diyemiyor.

Tutturmuş “Devlet görüştü ben görüşmedim, görüştü diyen şerefizdir!” teranesi başka bir şey yok.

Bir etkili adam çıkıp da “Peki, devlet/müsteşar nedir ve sen bu devletin neyisin/neresindesin?” diye sormuyor ya da soramıyor.

Ben ve Ülküdaşlarım hariç cümle “kelam ve kalem” sahipleri sadece alkışlıyor ve hiç düşünmeden sınırsız övgüler/methiyeler yazarak bu saçmalığı “bilerek yapılıyorsa ihaneti” sorgulayanları insafsızca taşlıyor.

Şu anda “cehaletin teröristi” tarafından hepimizin gözü önünde “Küresel Pazar” kurulmuş, tezgâh açılmıştır.

Üzülerek ve hayretler içinde görüyoruz ki bu tezgâhta “barış, kardeşlik, silahlar sussun, analar ağlamasın, ileri demokrasi ambalajında” allanıp pullanmış “Türkiye ve Türklük” pazarlanıyor.

“Türkiye ve Türklüğün” fiyatı da alıcısı da belli ve körlerin bile göreceği şekilde etiketi de konmuş….

Satılan ürün “Türkiye ve Türklük”

Satıcı “BOKAP Eşbaşkanı ve tasmalı koro”

Alıcı “BDP/PKK/KCK aracılığı ile küresel efendiler”

Ürünün fiyatı “ Başkanlık ve yeni anayasa”

Satıcı, bu satıştan alacağı yüksek komisyon olan başkanlık beklentisinden, alacak olan da bu Cennetten koparacağı paha biçilmez parçadan dolayı bir hayli mutlu görünüyor.

Şu rezalete bakınız ki “yönet/koru diye emanet ettiğimiz vatanımız pervasızca pazarlanıyor” ve “sen ne yapıyorsun?” diye kimse sorgulamıyor ya da sorgulayamıyor.

Akıl tutulması değilse “Cesur cahilin ihanet ile eş değer olan” yaptığı bu rezaleti, cahiller ve tasmalılar korosu da “Türkiye seninle guru duyuyor” diyerek hararetle alkışlayabiliyor…

Bu akıl tutulması vakasına ve aklı tutulmuş olanlarla hainlere bir kez daha dikkatlerinizi çekmek isterim.

Uzun bir süredir adını ne koyacaklarına bir türlü karar veremedikleri ve bu sebeple çeşitli adlarla adlandırdıkları, Türk Milleti için yazılmış bir felaket senaryosu sahnelenmektedir.

Okyanus ötesi imzalı bu oyunun adına duruma göre önce “Kürt açılımı” dediler olmadı, “demokratik açılım” dediler olmadı sonra “milli birlik açılımı” dediler yine olmadı ve millet bu zokayı yutmadı.

Bu küresel zokayı yutturmak için şimdi de adını “İmralı/Kandil görüşmeleri ve/veya barış süreci ya da çözüm süreci” koydular.

İmralı bir ada, Kandil de bir dağdır. Barış ise savaşları bitirmek için savaşan devletler arasında yapılır.

Bildiğim kadarıyla PKK bir devlet değildir, İmralı hapishanesinde ve Kandil dağında da teröristler ile elebaşları vardır.

Gelin siz bu oynaklıktan vazgeçin de adam gibi bu sürecin adını;

“İmralı’daki hapishanede yatan cinayet hükümlüsü Öcalan teröristi ile yürütülen barış görüşmesi” koyun.

Ve vardığınız mutabakata göre Kandil Karargâhı ile Avrupa’daki terör baronlarına yazdığı mektuba da “Öcalan ile yapılan anlaşma şartlarıdır” deyin de gerçekten baldıran zehri içebilecek cesaret ve kararlılığınız var mı yok mu görüp anlayalım.

1. ve 2. İmralı heyeti/İmralı süreci/İmralı tutanakları/Kandil’e mektup/Kandil’in cevabı gibi cansızı varlıkları canlandıran söylem ve en son “çözüm süreci” diye çark etmek de nedir ki?

Katile “İmralı veya Ada” katillerin kampına/inine/mağarasına “Kandil” ve rejimi değiştirecek yeni anayasaya destek karşılığı PKK/KCK’ye af pazarlığına da “Barış için çözüm süreci” diyeceğiz öyle mi?

Ne akıl, ne muhteşem taktik ama… Sevsinler sizi hem de çok sevsinler.

İşte ben, bu akıl sahipleri ile onları alkışlayanlara “cesur cahiller korosu” diyorum ve ısrarla “atılgan cahil” vurgusu yapıyorum.

Efendiler, eğer aklınızı yitirmediyseniz bu girişimler ihanet ile eş değerdir ve vatana ihanet suçlaması ile yargılanmanız mukadderdir.  

YILIN GAZETECİLİK OLAYI ÖCALANIN MEKTUBU VE GÖRÜŞME TUTANAKLARI

Milliyetin başarılı gazeteciliği karşısında “Cesur cahil ile korosunun ve köşe başlarını tutmuş tasmalıların” kopardıkları kıyamete bakınız ve demokrasimiz için utanç duyunuz.

Bir haftadır Türkiye’nin tek maddelik bir gündemi var;

“İmralı Görüşme Tutanaklarını kim/nasıl/neden sızdırdı?”

Sanki başka bir meselemiz yokmuş gibi varsa yoksa “tutanakları kim sızdırdı?”

Türkiye kaç gündür bu tek maddelik gündeme kilitlenmiş sadece bunu konuşuyor.

Tutanakların asıl önemli yönü “neden tutulduğu ve doğruluk derecesidir?”

Nedense konunun bu tarafına bakan/soran, soruşturan yok ya da yok denecek kadar az.

İşlenen bu anayasal suça iştirak etmeyenler içinde Öcalan ile görüşme sürecini sorgulayan, sorgumla sonunda ulaştıkları sonuçları dosdoğru açıklama cesareti gösteren Türk Milliyetçilerinin dışında hemen kimse yok gibi.

Henüz yayınlanmayan Öcalan’ın mektubunu ve bugüne kadar resmen yalanlanmayan görüşme tutanaklarının tutulma sebeplerini milletimiz ve Türk Milliyetçileri için tekrar açıklıyorum.[2]

Bu tutanaklar, Öcalan’ın hükümet ile yaptığı anlaşma gereği örgütüne yazdığı ve adreslerine iletilmek üzere İmralı Cezaevi yetkililerine verdiği mektup içeriği ile ilgilidir.

Bu tutanaklar, hükümet ile Öcalan asında 5 aydır sürdürülen müzakerelerin anlaşmayla sonuçlanması üzerine, Öcalan tarafından PKK narkoterör baronlarına yazılmış mektubunun içeriği üzerinde üç BDP milletvekili ile yaptıkları müzakereye aittir.

Hem MİT hem de BDP milletvekilleri tarafından muhtemelen ses kaydı da alınarak tutulmuş olan bu zabıtlar, Öcalan’ın mektubunun herhangi bir şekilde değiştirilmeden adreslerine ulaştırılmasını garanti altına almak ve bu mektubun Öcalan’ın el ürünü olduğu konusunda PKK baronlarına güvence vermek için tutulmuş kayıtlardır.

Öcalan’ın PKK/BDP/KCK ile ve Avrupa’da bulunan terör baronlarına yazdığı 22 sayfalık bu mektup her biri on maddeden oluşan üç aşamada yürütülecek PKK’nın silah bırakma ve özerkleşme planıdır.

Bence bu tutanakların sızdırılması ile güdülen amaç “anlaşma için verilen tavizleri millete hazmettirmek, direnç odaklarının gücünü kırmak ve hükümet ile varılan anlaşmayı garanti altına almaktır”

Ancak evdeki hesap her zaman çarşıya uymuyor. Ayıklanarak yayınlanan tutanakların içinde millet tarafından bilinmesi istenmeyen gizli anlaşma hükümleri de “sehven” yayınlandı.

Bu da Allah’ın hikmeti olsa gerek, elleri ayaklarına dolaştı ve yapılan kirli pazarlık gözler önüne serildi.

Yıllardır AKP’yi destekleyen, Başbakanın güvenilir adamı Demirören’in gazetesi, barış ambalajı içinde aslında “gayrimeşru/yasa dışı olarak anayasa ve başkanlık pazarlığı yapıldığının kanıtlarını gösteren bölümleri de” açıklayıverdi.

DEMOKRASİ İÇİN UTANÇ VAKASI

İşte bu sebepledir ki “Cesur cahiller ve tasmalılar korosu” kıyameti koparıp, bütün güçleri ile tutanaklarda “sehven” yayınlanan kanıtları gözden kaçırma çabası içine girdi.

Cesur cahiller ve tasmalılar/hainler/gafillerin tamamı koro halinde;

Derya Sazak ve Namık Durukan’ın yaptığı sabotaj değil de nedir?

Batsın böyle gazetecilik şimdi bu yapılır mı?

Öyle ya pişmiş aşa böyle de su katıltır mı?

Yapılan pazarlığa karşı çıkıp gizli görüşmelerin yayınlanması istenmeyen özel pazarlık bölümlerini kapatmadan nasıl açıklarsın?

Diyerek yayıncıların da istemeden yayınladıkları “başkanlık pazarlığının kanıtlarını gözden kaçırmak için” hep birlikte Milliyet Gazetesinin yayınına şiddetli tepki verdiler.

BOP Eşbaşkanı ve demokrat dünya lideri de partisinin gurubunda “Batsın böyle gazetecilik milli çıkarları ayaklar altına alarak gazetecilik yapılır mı?

Bu tutanakları yayınlamak ahlaksızlıktır. Gayri milli yayın yapan bu gazete batmalı, bu yayını destekleyen kan emiciler de yok edilmelidir” diyerek gazete ve gazetecileri bir kez daha azarlayarak yerden yere vurdu.

Ve bu ileri demokrasi anlayışı gurupta alkış tufanı ile ödüllendirildi.

Vay be… Ne demokratik hüküm/anlayış ve ne muhteşem bir gurup?!!!!

İleri demokrasi kurucusu muhteşem lider, “üzerindeki yorganı istemeden çeken Milliyet Gazetesinin” TFF Başkanı da olan patronunu doğrudan veya dolaylı paspasa çevirmiş ve muhtemelen aralarında şöyle bir konuşma geçmiştir;

“Bak Demir Efendi, bu ülkede tek belirleyici, her şeyi bilen ve karar verenin kim olduğunu biliyorsun. Derhal bu yayını yapan adamın ve onu destekleyen diğer yazarlarının işine son ver, yoksa başına çorap ‘ören’ olur bilesin.”

İleri demokrasinin gereği olan bu emir/tehdit, gaz/petrol ticareti başta hemen her sektörde faal olan gazete patronu tarafından eminim ki derhal yerine getirilmiştir.

Öcalan ile yapıldığı anlaşılan başkanlık sistemi de öngören yeni anayasa pazarlığını açıklayan yayına destek veren “can/derya ve cemalim de” alkışlar arasında velinimetlerine itiraz eden pek çok yandaş gibi öylece “gazeteci çöplüğüne” atılmışlardır.

Sayın Kılıçdaroğlu da güya bu gazetecileri kazanmak adına, sanki dün bu kirli oyuna kredi açan kendisi değilmiş gibi kürsüye çıkıp ” Milliyet’e yapılan bu saldırı bir medya darbesidir. Bütün gazeteciler geçmişte darbelere nasıl karşı çıktılarsa bu medya darbesine de karşı çıkmalıdır” diye ahkâm kesiyor.

Bizim yıllardır söylediğimiz/yazdığımız bu tutanaklardan daha gizli pazarlıklara, anlaşmalara kulak tıkayanlar bugün “Ne oluyor, satılıyor muyuz acaba?” demeye başladılar “günaydın”…

Bu sürece kredi açarken aklın neredeydi beyefendi, boşuna nefesini yorma kılımı bile kıpırdatmam.

“Vatan bölünüyor, yılan ile çuvala girilmez, teröristle anlaşma olmaz. Vakit varken gelin bu yoldan dönün” diyen MHP liderine saygısızca “hey sen!” diye hitap eden “Kandil Postacısına” sahip çıkamayacağım.[3]

“İleri demokrasi” getirdi diye düne kadar köşelerinde, TV ekranlarda BOP Başkanına alkış tutanlara, kültür bakanlığından sağladıkları haksız destekle film yapanlara destek olmak şöyle dursun “bin beter olsunlar” diyorum.

Unutmayın bütün riyakârların, alkışçıların, sahtekârların, çıkarcıların ve hainlerin sonu çöplük ya da lağımdır.

Ve biliniz ki bugün rüzgâr ekenler de günü geldiğinde fırtına biçecektir!

MİLLET ENDİŞELİ ÜLKÜCÜLER BİLİNCLİ VE KARARLI

Şu anda millet, “şer ittifakının” fiyatlandırarak pazar tezgâhına koyduğu şeyin “Türkiye ve Türklük” olduğuna inanmakta zorluk çekmektedir.

Bu akıl almaz ihanetin henüz tam olarak farkında varamadığı için de sessiz/düşünceli ve ciddi anlamda endişeli bir duruş içinde bu pazarlığın sonucunu beklemektedir.

Ne yapıldığını/ne yapılmak istendiğini bilenlerin/anlayanların ve bu hain girişimlere sınırlı imkânları ile karşı koyanların sadece Türk Milliyetçileri olduğunu “terör ittifakı” ve bütün dünya çok iyi bilmektedir.

SONUÇ

Bu sebeple terör ittifakı ve malum kişi, kendisine alkış tutmadıkları/biat etmedikleri için bu vatan sevdalılarını “ayaklarımın altındadırlar” diye aşağılamakta, hedef göstermekte, itibarsızlaştırılarak etkisiz hale getirmek istemektedir.

Türkiye ve Türklük sevdalısı Türk Milliyetçileri/Türk Ülkücüleri de milliyet düşmanlarının kurdurduğu/kurduğu “gayrimeşru pazarı” dağıtmak, orada yapılan kirli pazarlığı bozmak için sondan bir önceki çare olarak gördüğü meydanlara inmeye hazırlanmaktadır.

23 Mart 2013 Cumartesi günü MHP’nin Bursa’da yapacağı “Kuruluş Mitingine” bütün vatan ve millet sevdalıları bu kirli pazarlıkları bozmak için destek vermeli, bu desteği milli bir görev saymalı ve imkânı olanlar mutlaka katılmalıdır.

Pazarlanmaya çalışılan Türkiye’nin gerçek sahibi, Türklüğü ile onur duyan bir Türk Ülkücüsü olarak Cenab-ı Allah’tan dileğimdir;

Ya Rabbim!

“Terörle barış ambalajı içinde Türkiye ve Türklüğü küresel pazar tezgâhına” koyanlara, almaya/satmaya kalkana/alkış tutan hainlere ibretlik bir ders/ceza ver ve infazı da benim dilimle, benim elimle, Türk’ün hukuku ile olsun!

Ve bir daha hiç kimse “Allah ile din ile hak ve hukuk ile milleti aldatmaya kalkışamasın, milli egemenlik üzerinden pazarlık yapmaya cesaret edemesin”

 Ne mutlu Türk’üm diyene!

———————————–

[1]

http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi44717-Sikayet_Hakkimiz_Var_mi.html

[2]

http://www.ulkucukadro.com/turk-milleti-bu-oyunu-bozar/

http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi71139-Turk_Milleti_Bu_Oyunu_Bozar.html

http://www.ulkucukadro.com/bu-da-benim-yol-haritam/

http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi72375-Bu_da_Benim_Yol_Haritam.html

[3]

http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1160903&AuthorID=63&Date=13.11.2009

Hasan Cemal’in Milliyet Gazetesindeki köşesi kapatıldığı için googleden “Hasan Cemal hey sen” diye aranabilir.