Nurullah ÇETİN: CUMHURİYETİMİZ KUTLUDUR, KUTLU OLSUN

CUMHURİYETİMİZ KUTLUDUR, KUTLU OLSUN

Nurullah ÇETİN

Bugün Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk ve bütün Kuva-yı Milliye mücahitlerinin bize hediyesi olan Cumhuriyetimizin kuruluşunun 96. yılını idrak ediyoruz. Kutludur, kutlu olsun. 23 Nisan 1920’de fiilen, 29 Ekim 1923’te resmen kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunun temellerinde Ziya Gökalp’ın formülleştirmesiyle üç ana sütun vardır: Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak(Çağdaşlaşmak)
1.Türkleşmek: Osmanlı Devleti her ne kadar padişah ailesi, sembol, değer ve kurumlarıyla bir Türk devleti idi ise de resmî politikası itibariyle Türk kimliğini gizliyor, geri plana atıyor, onun yerine Osmanlılık kimliğini öne çıkarıyordu. Saf, sade, yalın öz Türkçe yerine Arapça ve Farsça söz varlıklarıyla iyice anlaşılmaz hale gelen bir Osmanlı Türkçesini resmî dil ve eğitim, edebiyat, bilim dili haline getirmişti. Türk tarihini Türklerin Müslüman olmasıyla başlatıyor, bağımsız Türk tarihi yerine İslam tarihini esas alıyordu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise adından başlayarak bütün resmî kurumlarında Türk millî kimliğini esas aldı. Olabildiğince yabancı söz varlıklarından arındırılmış Türkçeyi resmî dil, eğitim, edebiyat ve bilim dili yaptı. Türk tarihini İslam öncesi dahil olmak üzere en eski dönemlerden günümüze kadar bütün Türklük tarihi olarak ele aldı. Türk halk kültür, sanat ve edebiyatlarını derleyip toplayıp dolaşıma soktu. Milletimizin adının “Türk”, devletimizin adının “Türkiye” olduğunu hem hatırlattı, hem de resmîleştirdi.
Türkleşmemizin bir boyutu da her alanda tam istiklalci bir yapılanmadır. O dönem için son Haçlı ordusu olan İtilaf Devletlerinin bizi Anadolu’da yok etme saldırısına karşı verdiğimiz destansı Millî Mücadele ile önce kurtuluşumuzu, sonra kuruluşumuzu sağlayarak tam istiklalci bir Türk Devletini kurduk. Yani Türk milleti kendi vatanında, kendi devleti çatısı altında, kendi kendisini bağımsızca yönetme hakkını kazandı. Artık Türk milletinin yönetiminde irade-i seniyye ve irade-i ecnebiyyenin değil, irade-i milliyyenin dediği olacaktı. Yani devleti irade-i seniyye olan padişah ve irade-i ecnebiye olan yabancı devletler değil, irade-i milliye olan Türk milleti yönetecekti. Ekonomiden siyasete, eğitimden tarıma bütün alanlarda belirleyici karar kaynağı, sadece Türk milletinin bağımsız iradesiydi. Bu en büyük kazanımımızdır.

2.İslamlaşmak: Osmanlı Devletinin ilk dönemlerinde çok sağlam, sahih bir İslam bilgisi ve yaşantısı vardı. Ancak son dönemlerde medreselerin bozulmasıyla birlikte İslam adına hurafelerin, yanlış bilgilerin artması, ehliyetsiz ve liyakatsız din adamlarının meydan alması, en önemlisi de çarpık tarikat yapılanmaları Türklerin önüne aslından saptırılmış bir İslam koydu. Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde yapılan meal ve tefsir çalışmaları, hadislerin toplanıp Türkçe yayınlanması ile birlikte İslam’ı asıl kaynaklarından doğru biçimde öğrenme imkân ve fırsatı da arttı. Dolayısıyla Cumhuriyetimiz, bizim uydurulmuş dinler olan tarikatlardan, cahil hocalardan uzaklaşarak indirilmiş din olan sahih İslam’a tekrar dönerek İslamlaşmamız konusunda da yapıcı katkılar sağladı.
3.Muasırlaşmak (Çağdaşlaşmak): Osmanlı Devleti maalesef Batının bir hayli ilerleme kaydettiği bilim, teknoloji, şehirleşme, disiplin, çalışma, üretim, medeni hayat gibi alanlarda çok geri durumda idi. Cumhuriyetimizle birlikte bütün eğitim, bilim, kültür, sanat kurumlarımızla ciddi, sıkı, disiplinli ve heyecanlı bir çalışma ile bilim ve teknoloji üretmede önemli bir başlangıç yaparak muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma hedefini koyduk.
Ancak maalesef Atatürk’ün mekan değiştirmesinden sonra büyük ölçüde Türkleşmemiz kozmopolitizme, milliyetsizleşmemize ve mankurtlaşmamıza; İslamlaşmamız tarikat ve cemaat bataklığına; muasırlaşmamız da ihmal, tembellik ve kötü kopyacılık ve taklitçiliğe evrilmeye başladı.
Bundan sonra yapmamız gereken, siyasi, ekonomik, kültürel ve askerî bağımsızlığımıza, dilimize, kültürümüze, tarihimize, bayrağımıza, vatanımıza, devletimize, geleceğimize sahip çıkmak, korumak ve daha da geliştirmektir. Bugünkü şartlarda yeniden Türkleşmek, İslamlaşmak ve muasırlaşmak zorundayız.
Türk milleti olarak onurlu, şerefli, özgür bir hayat yaşamak istiyorsak, tam istiklalci ve milliyetçi Türk Devletine sahip çıkmak zorundayız. Ne mutlu Türküm diyene!