Gültekin ÖZTÜRK: BİLMEM KAÇINCI ABD SEFERİ VE ZAFERİ…

 BİLMEM KAÇINCI ABD SEFERİ VE ZAFERİNİN ARDINDAN…

Gültekin ÖZTÜRK

Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyareti henüz sürmekte iken “Kredi değerlendirme kuruluşu Moody’s Türkiye’nin notunu arttırdı, yakında uçarız, yaşasın!”  diyen yeşil gözlü ekran gülü spiker kızın sevinç gösterisi görülmeye değerdi.

Öyle sevinçli, öyle kıpır kıpır görünüyordu ki bir an oynayacağını sandım.

Kendisi de bu eksantrik durumunun farkına varmış olmalı ki “Sayın seyirciler aşırı sevincimi hoş görün. Bu karar karşısında kendimi tutamadım. Türkiye de sevinmeli” diyerek, bizi de kendisi gibi göbek atıp oynamaya davet eden çapsızlığını şaşkınlık içinde dinliyor/izliyorum.

Hangi kanalı açsam durum farklı değil. Hemen hemen tüm TV ekranlarında günlerdir mecburen izlediğimiz Tayyip Beyin ABD seferi/zaferine dair haberler/görüntüler ve başbakana övgüler dizen yorumcular var.

Bizler bu haberleri izledik ya;

Yüzlerce terör gazimizin, yakınlarının, şehit ailelerinin yürekten paylaştığım acıları bir anda dindi.

K. Irak’taki kamplarına selametle ulaştırdığımız PKK’lıların zafer kutlamalarına ait görüntüler hemen hazmedildi.

Teröre kurban verdiğimiz binlerce şehidimizden dolayı ruhumuzda açılan derin yaralar sarıldı ve hızla iyeleşti.

Daha üç gün önce Reyhanlı katliamında yitirdiklerimizin parçalanmış bedenlerini morglardan alıp “aman bu zafere gölge düşmesin” diye gece toprağa gömdük ve unuttuk.

Anlayacağınız vatan ve milletimiz ile ilgili bütün kaygılarımız, umutsuzluklarımız tamamen ortadan kalktı.

Öyle mi…. sahiden, her şey unutuldu, ortalık güllük gülistanlık mı gerçekten?

Elbette böyle değil!

Küresel güçlere gönüllü kölelik yapanları alkışlayan, ABD’ye hizmet etmek onursuzluğuna göbek atan ucubeleri izlerken,

Özgür medyanın (!) günlerdir manşetten verdiği Başbakanın ABD seferi ve zaferi ile ilgili bilgiler sayesinde her şeyin nasıl güllük gülistanlık olduğunu anlatan haberleri takip ederken öfkeden ısırdığım dudaklarımın kanını yalıyorum.

Bu egosantrik, vurdumduymazlık ve körlüğe isyan halinde ufuktaki kara bulutlara bakarken Osmanlının dağılma dönemi başbakanlarından Rüşdi Paşanın itiraf kabilinden söylediklerini hatırladım ve paylaşmak istedim.

Şöyle ki;

Bilindiği gibi Osmanlı Devleti 19. yüzyılda parçalanmaktadır ve hızla yıkıma doğru gitmektedir.

Doğal olarak devletin ve Başbakanların temel görevi de bu yıkımı önlemek ve kötü gidişatı durdurmaya çalışmak olmuştur.

Bu yıkım sürecinin sadrazamlarından Mütercim Mehmet Rüşdi Paşa, 1859-1878 tarihleri arasında beş kez sadrazamlık yapmış yenilikçi/aydın bir Osmanlı paşası olarak tanınmaktadır.

Rüşdi Paşa, ilk kez Sultan Abdülmecit tarafından “Osmanlı Devletini dağılıp yıkılma sürecinden çıkarmak maksadıyla 1939’da başlatılan reformlara” devam etmesi için 1859’da başbakanlık görevine getirilmiştir.

Ne var ki Rüşdi Paşa, cesaret ve dirayet sahibi değildir ve bu sebeple reformlara karşı olanların direnişlerini kıramamış, sadrazamlık görevinden istifa ederek ayrılmıştır.

Küçük bir zorluk karşısında direnemeyen, beş kez getirildiği sadrazamlık makamından her seferinde istifa ederek ayrılan bu zat “kitap yüklü aydın ama kendine bile faydası olmayan bir kişi” olarak hafızalarımıza kazınmıştır.

Buna rağmen 1866 Yılında Sultan Abdülaziz tarafından ikinci kez sadrazamlık görevine getirilmiştir.

Ancak devletin içinde bulunduğu güçlükler karşısında yine hiçbir şey yapamamış ve 9 ay gibi kısa bir süre içinde görevinden istifa etmiştir.

İşte bu Rüşdi Paşa ile dönemin önemli hukukçusu Seyfeddin Efendi arasında şöyle bir konuşma geçmiştir;

Seyfeddin Efendi, eski sadrazama “ Paşam, bilgili ve reform yanlısı olduğunuz bilinmektedir. Defalarca sadrazamlık yaptınız, neden köklü reformlar yaparak memleketi düzlüğe çıkarmadınız?” diye bir soru yöneltir.

Rüşdi Paşa, bu soruya şöyle cevap verir;

“Haklısınız Seyfeddin Efendi. Başarısızlığımızın sebeplerini ve içinde bulunduğumuz bugünkü durumumuzu anlamanız için şimdi size samimiyetle hakikatleri söyleyeyim” der ve anlatmaya başlar;

Biz elimizdeki dürbünle bakıyoruz ki denizin ortasında bir gemi…Dümeni, yelkeni bozulmuş ve batmak üzere.

Biz “Canım bu gemide insan yok mu, tehlikeyi görmüyorlar mı, neden kurtarmaya çalışmıyorlar?” diyoruz ve kurtarmak için koşuyoruz.

Gemiye çıktığımız da bir de ne görelim?

Gemidekiler vur patlasın, çal oynasın eğleniyorlar….

“Yahu batıyorsunuz! Bu ne hal, biz yardım için koşuyoruz siz oynaşıyorsunuz, kurtulmaya çalışsanıza” diyorsunuz ama nafile..

Gemidekiler “Aldırma paşa keyfine bak, kaptanımız Recep Paşa bize bir şey olmaz” diyorlar ve sizi de eğlenceye katılmaya zorluyorlar.

Kaptan dâhil hiçbir görevliye geminin batmak üzere olduğunu anlatamıyoruz.

Sonunda ısrarlara dayanamayıp biz de onlara katılıyor ve eğlenceye dalıyoruz.

İşte iktidar mevkiine geldiğimizde ve iktidara gelenlerin hepinin hali budur ve bu yüzden de gemi hızla batmaktadır.

Evet, Seyfeddin Efendi; Durum budur ve korkarım ki bu körlük, bu söz anlamazlık/dinlemezlik, bu nemelazımcılık ve bencilliğimiz yüzünden koca cihan devletini oynarken/oynaşırken kaybedeceğiz.

Evet, Rüşdi Paşa aynen dediğin gibi oldu ve koca imparatorluk yok oldu.

Bugün durum nedir, nereye gidiyoruz diye sormayın dostlar her toplum hak ettiğini bulur.

Bize bir şey olmaz sahibimiz kavi ve nasılsa her şey de çok mükemmel..

Anlayacağınız oynamaya devam..

Güzel gelecek umuduyla esen kalınız…

___________________________________________

(*) Tarihçi-Yazar / Gültekin Öztürk Ülkü-Yaz Yönetim Kurulu Üyesidir.