Bakû, 19/20 Ocak 1990: “Ölmeğe Veten Yahşı”

Dr. Hayati BİCE

Bakû, 19/20 Ocak 1990: “Ölmeğe Veten Yahşı”

-Azerbaycan Şehidlerinin Aziz Ruhuna-

1990 yılı başlarında, üç aylık periyodlarla yayınlamayı planladığımız Türk Yurtları dergisinin ilk sayısını hazırlayıp baskıya vermek üzereyken, haber bültenlerine düşen bir haber yazı dosyamızı yeni baştan ele almamızı zorunlu kılmıştı. Gelen haberlere göre 19-20 Ocak 1990 gecesi Bakû’ye giren orak-çekiçli Sovyet/Rus tankları kendilerini durdurmak isteyen ve bu maksatla önlerine çıkan Azerbaycan civanlarının üzerinden geçirilmiş ve yüzlercesini şehid etmişti. O günlerde özel TV yayınları, bugünkü düzeyde yaygınlaşmadığı -ve uydudan vb. yollarla uluslararası kanalları izlemek imkânı da yaygın olmadığı- için haber alınmasında, gelen haberleri doğrulatmakta güçlük çekiliyordu. Bugünün önemli iletişim kanallarından internet, sosyal medya zaten sözkonusu bile değildi. 19/20 Ocak 1990 Bakû katliamının Türk basınına, gazetelere yansıması da çok kısıtlı kalmıştı. O günlerin gazete arşivlerine bakanlar bunu göreceklerdir.

Türk Yurtları’nın ilk sayısına, Azerbaycan’da Türk gençlerinin tanklar altında ezildiği haberleri ile başlamak, katliama dair resimlerle okur önüne çıkmak zorunda kalışımız üzücü idi. Yeni Bir Çağın Eşiğinde Türk Yurtları; Şanlı Azerbaycan Kıyamına Selam başlıklı ilk başyazımı bu duygular içerisinde kalem almıştım.

Dergiye zorunlu olarak koymamız gereken resimleri elde etmek istediğimizde, ikinci bir zorluk bizi bekliyordu. Sonuçta bu zorluğu, katliamı takip eden haftaya ait Time, Newsweek, L’Express, Der Spiegel gibi yabancı dergilerden derlediğimiz katliam ve Azerbaycanlı soydaşlarımızın Rus emperyalistlere karşı yiğitçe direnişini gösteren resimlerini kullanarak aşabildik. Dergimizin teknik düzenlemesini üstlenen Mehmet Şeker ile birlikte, katliam anısına “Ölmeğe Vatan Yahşı” sloganıyla yaptığımız tam sayfalık afiş, tarihî bir belge niteliği kazanmıştı. (Bkz. FOTOGALERİ)

O sayfayı kan kırmızı bir zeminde mi, yoksa siyah bir zeminde mi yapsak, diye tartıştığımız bugün gibi aklımdadır. O sayfada kullandığımız ve tamamı Bakû’da şehid edilen civanları belgeleyen, resimlerden bazılarının siyah/beyaz oluşu sayfayı siyah olarak düzenlememizde etkili olmuştu.

Türk Yurtlarındaki Bilinçlenme ve Aydınların Öncülüğü

Sovyet Rus İmparatorluğu’nun çatırdamaya başladığı dönemde, Rus egemenlerin demir yumruk altında tuttuğu, dünya ile iletişimlerini araya çekilen Demirperde ile engellediği Türk toplulukların milli bilincinde meydana gelen değişiklikler, ümit verici idi. Bu değişikliğin ipuçları dolaylı yollardan,  Türkiye’ye yansıdıkça, milliyetçi çevrelerde ve özellikle ülkücü harekette, Turancılık eğilimleri canlanıyordu. Azerbaycan’ın son dönemdeki ilk Cumhurbaşkanı olan ve bağımsızlığa giden sürecin etkin odağı Azerbaycan Halk Cephesi lideri, Ebulfez Elçibey’in ismi ve resimleri artık daha çok kişi tarafından biliniyordu. Afganistan’da Türklük bilincini canlandırma yolunda şehid edilen Azad Bek Kerimi ise, bu uyanışın bir başka cephesinin önderi olmuştu. (Son olarak geçen hafta TBMM’de yaptığı konuşmada açıkça Türk Birliği’nden bahseden Kırgızistan’ın yeni seçilen Cumhurbaşkanı Elmasbek Atambay’ın konuşması epeydir küllenen bu ateşli duyguların küllerini hafiften de olsa silkeledi.)

Sadece sayılan isimler değil, millî duygularla eser veren Bahtiyar Vahabzâde gibi daha pek çok aydın,  aslında bu sürecin adsız kahramanları olarak anılmayı hak etmektedir. Türkistan, Azerbaycan ve kısmen Kırım etrafında hareketlenen Türk yurtlarının diriliş hareketleri ve bu hareketlerin önderi olan aydın kadrolar, sistemin tuzaklarına düşmemek için halk kitlelerinin desteğini elde etmeyi ön planda tutuyorlardı. Kitlelerden izole edilebilen bir milli hareketin yok edilebilmesinin, Sovyet sistemi için zor olmayacağını bilen, -ve önemli bir kısmı o yılları yaşamamış bile olsa-, 1930’lu yılların Stalin terörünün, Türk halkların Sultan Galiyev, Abdulhamid Çolpan gibi öncülerini nasıl ortadan kaldırdığının farkında ve bilincinde olan aydınların bu stratejileri, önemli mesafelerin alınmasını kolaylaştırmıştır. Bu aydınlarca düzenlenen ve geniş halk kitlelerinin katılımıyla gerçekleşen miting ve gösteriler ile, mesajların halk katında yayılımı sağlanırken, yapılan yayın faaliyetleri ile de toplum bilincinin sağlam temellere oturtulmasına çalışılmıştır.

Türklük bilincinin derinleşmesi anlamındaki bu değişikliliğe önderlik eden aydınlardan, sistemin rahatsız olmaması beklenemezdi. Ne denli demokratikleşme sürecinde olursa olsun, tarihî birikim olarak emperyalist zeminde gelişen ve Rus yöneticilerin insiyatifi elinde bulundurduğu bir imparatorluğun olan-bitene seyirci kalmayacağının bazı işaretleri zaten görülmekte idi. 1990 yılının ilk günlerine yazılan Bakü Katliamı bunun en açık ve acımasız uygulaması olmuştu.

Emperyalizmin Hesaplarını Alt-Üst Eden Millîleşme Akımı

1990 yılı Ocak ayındaki Bakü katliamıyla başlayan Azerbaycan kıyamında şahidi olduğumuz,  ‘sivil toplum’un askerî diktatörlüğe karşı direnişinin güzel bir örneği olan direniş yöntemleri ile, Ruslar’ın harekat alanını sınırlaması, ancak kaliteli bir bilinç ile oluşturulabilirdi. Halkı ile yan yana yürüyen yeni bir aydın kadronun boy atması, Sovyetler Birliği’nde yaşayan Kafkasya’lı ve Türkistanlı kardeşlerimiz ile ilgili ümidlerimizin kaynağı olmuştur.

Sovyet vatandaşı olan soydaşlarımızın yakın tarihte ortaya koyduğu aydın kadrolar öncülüğünde halkla iç içe örgütlenme, bugün dikkatle incelenmelidir. Nesiller boyu Rus emperyalizminin zulmü ile sınanmış aydın kadrolar, halkın  ‘popülist söylemler’ ile eksen dışına kayma tehlikesini de, yine kendi yoğun gayretleri ve kitlenin millî kültür değerleriyle kaynaştırılması ile aşmayı başaracaklardı.

Bilinçli bir aydın bir altyapının habercisi olan bir tavırla, Moskova’daki cumhuriyetlerüstü platformlarda ve özellikle Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti’nde Türk cumhuriyetleri temsilcisi aydınlar birbirlerini desteklemiş ve böylece güçlerini bir araya getirmeyi başarmışlardır. Somut bir örnek olarak, Karabağ meselesi konusunda Özbek ve Kazak parlamenterler Azerbaycan Türklerinden yana tavır koymuşlardır.

1988 sonlarından itibaren giderek güçlenen ve Sovyet yönetimine bazı mîllî konulardaki kararlarını kabul ettirecek kadar önemli bir odak hâline gelen Ebulfez Elçibey liderliğindeki Azerbaycan Halk Cephesi’nin, bütün Azerbaycan halkını kucaklayan bir organizasyona gitmesi, Gorbaçov başta olmak üzere bütün Sovyet yönelimini telâşlandırmıştı.  Özellikle, Karabağ konusundaki azgın Ermeni taleplerine karşı Azerbaycan Türklüğü’nün, Azerbaycan Halk Cephesi önderliğinde ortaya koyduğu miting, grev gibi medenî, ancak etkili tavırlar, merkezî Sovyet yönetimini geri adımlar atmağa mecbur bırakmıştı.

İşte böyle bir ortamda Azerbaycan’da 26 Mart 1990 tarihinde yapılacak seçimlere katılması halinde Komünist Parti’yi hezimete uğratması kesin olan Azerbaycan Halk Cephesi’nin önünü kesmek için yapılan Bakû katliamı, Azerbaycan’ın bağımsızlığa giden yolunda kanlı bir sayfa olmaktan ileri gidemedi.

Prof. Dr. A. Mecid Doğru ve Taha Akyol’un Değerlendirmesi

Dergimizin yazı dosyasını Azerbaycan ağırlıklı olarak yeniden oluştururken, 1976’dan itibaren Sovyetler Birliği’nin Türk bölgelerine defalarca giden  Prof.Dr. A.Mecid Doğru ve kanlı katliamdan  kısa süre önce, 1989 Kasım ayında on gün süreyle Azerbaycan’da bulunarak Halk Cephesi liderleri ve Azerbaycan ‘ziyalıları’ ile görüşen Taha Akyol’un, Azerbaycan ve Türk Yurtları hakkındaki değerlendirmelerini, kendilerine sorduğumuz dokuz ortak soruya verdikleri yanıtlarla almıştık.

Bugün aramızda olmayan Prof. Dr. A.Mecid Doğru’nun verdiği yanıtlara, dergi arşivinden bakabilirseniz ne kadar rasyonel değerlendirmeleri olduğunu göreceksiniz. [1] (Bu röportajları, geçtiğimiz günlerde internet ortamında yayınlanan Türk Yurtları dergisinin 1990 başında yayınlanan ilk sayısından okuyabilirsiniz.)

1990-2012: 22 Yıl Sonra Bakû Katliamını Değerlendirmek

Her fırsatta hrıstiyanlık güdüleriyle hareket ettiği görülen Batı’nın tam desteği ile, yıllardır Azerbaycan Türkleri’ne zulüm yapan, sistematik saldırılar düzenleyen – ve halen de Azerbaycan topraklarının %20’sini işgali altında tutan-  resmî Ermeni çetelerine karşı hiç bir tedbir uygulamayan Sovyet yönetimi, 19/20 Ocak 1990 geceyarısını geçen saatlerde, bütün Azerbaycan’ı işgal etti.  Ermenistan-Azerbaycan sınır bölgesindeki Azerbaycan köylerine Ermenilerin zırhlı helikopterlerle saldırmaları ve ortaya çıkan çatışmalar işin bahanesi idi.

20 Ocak 1990 gecesi, olağanüstü hal ve sokağa çıkma yasağı Bakü’ye girmek isteyen, özel eğitimli birliklere engel olmağa çalışan, tamamıyla silahsız ve sivil Azerbaycan Türkleri üzerine tanklarıyla, ağır silâhlarıyla yürüyen Kızılordu, Sovyet resmi açıklamalarına göre, katliamın sadece ilk saatlerinde 192,  Azerbaycan Halk Cephesi kaynaklarına göre ise çok daha fazla sayıda kardeşimizi hunharca şehid etti. Olaylarda binlerce Azerbaycan Türk’ünün ağır yaralı olduğu haberleri de Türkiye’ye ulaşmıştı.

Önceki gün bir sosyal paylaşım sitesinde, benimle paylaşılan ve katliamın 20. yılı için hazırlanan bir video, katliama katılan Rus tanklarını, bu katliamı protesto için düzenlenen ve yüzbinlerce soydaşımızın katıldığı mitingi, 19/20 Ocak katliamında hayatını kaybedenler anısına inşa edilen “Şehidler Hıyabanı”nın görüntülerini ve  bazı şehidlerin fotoğraflarını içeriyordu.

Bu videoyu izlerken bir toprağın vatan olma sürecinde, yaşanması -belki de- kaçınılmaz olan sahneler üzerinde çok düşündüm. Gencecik yaşlarında tank paletleri altında parçalanarak can veren yüzlerce Azerbaycan civanını rahmetle andım.

Ruhları için okuduğum Fatiha eşliğinde dökülen kanlarının boşa gitmediğine ve dünya yaşadıkça hep rahmetle anılacaklarına bir kez daha iman ettim.

Allah’ın rahmeti Bahtiyar Muallim’e, Elçibey’e ve bütün Azerbaycan şehidlerine… Makamları cennet olsun…

————————————————
İletişim: http://www.hayatibice.net

[1] Türk Yurtları dergisinin ilk  sayısını görebilmek için bkz. http://www.flickr.com/photos/73354511@N07/sets/72157628697567827/