Atsız Ata(Türk)!.. / Kürşat TECEL

“Hoca Efendi, Hoca Efendi bu musalla taşı böyle bir er kişi görmemiştir.” [1]

Atsız musalla taşında iken “Er kişi niyetine” iftitah tekbiri getiren imama ve cemaate karşı bu heyecanlı haykırışın sahibi; dönemin bütün farklı düşünenleri tarafından sevilen, her kesimin saygı duyduğu merhum Fethi Gemuhluoğlu idi.

“Er kişi niyetine!..”

Türk Milliyetçiliği davasına vecd ile bağlanmış her Türkçünün gönlünde yer edinmiş, düşmanının bile saygı ile yâd ettiği O Ulvi Şahsiyeti; H.Nihal Atsız’ı önemli kılan; kişiliği ile fikriyatını mükemmel bir uyum içerisinde sentezlemesidir. Türk gençlerinin Türkçü olmasındaki en büyük sebeplerden birisi O’nun tavizsiz duruşudur.

Atsız döneminde toplum önüne fikir önderi olarak çıkan figürler ile arasında kıyaslanamayacak kadar farklılıklar vardı. Atsızın lügatinde harici müttefiklik veya siyasilere yaranma gayreti yoktu. Bu yönü fazla tanınmasına ve fikirlerini daha geniş çevrelere anlatmasına engel olsa da Şahsiyetinin abideleşmesinin en büyük faktörü olmuştur. Kişisel hırs ve zevklerden arî yapısı nedeniyle bir Nazım Hikmet, bir Necip Fazıl kadar öne çıkamamıştır. Tabiplikten, hukuka, edebiyattan tarihe kadar beşeri ilimlerin birçoğunda uzmanlaşmış bir subaya cıvık entelektüel çevrelerin kayıtsızlığı, Onun ahlak seviyesine erişememektendir… Işık tuttuğu çevreler ve ortaya koyduğu eserler ile daha yukarılarda olması gerekirken yeterince anlaşılamamıştır.

Bütün bu ilimleri siyasi bir düşünce ile yoğurarak halkçılık ile kuvvetlendirenler devrimcidir. Atsız Hoca’nın gücü işte buradan geliyordu. O öğrendiklerini inandıklarına dayanak yapıp, milli vakarın yükselmesini, Milliyetçi Türkiye’yi hayal eden farklı bir devrimcidir. Bunun için gayret göstermiş, bu uğurda her şeyini feda etmiştir.

Tek Parti döneminde Milli Şef’in partokrasisine karşı tarih ötesinden çıkmış gelmiş, tek başına kafa tutmuştur. Bu yönü ile ele alındığında O, son Köroğlu, ya da son Dadaloğlu’dur.

Kimsenin muhalefet etmeye cesaret edemediği, nimet paylaşımı yarışında birbirlerini ezen bürokratların aksine, bu tür davranışların şiddetle karşısında olmuştur. Atsız’ın bu duruşu bu gün bile Türk Milliyetçilerinin sürdürdüğü davranış modelidir.

Sovyet Rusya’nın erişebildiği her yere rejim ihraç etmeye çalıştığı bir dönemde ortaya çıkarak yiğit sesi ile komünizmle mücadelenin fitilini ateşlemiştir.İkinci İnönü Savaşı sonrası Mustafa Kemal Atatürk’ün gönderdiği “Siz sadece düşmanı değil, milletin makûs giden talihini de yendiniz” mesajının aksini ispat etmeye çalışıyormuş gibi ülke yöneten İsmet Paşa’nın, milletin talihini makûs bir istikamete sürüklemesinin karşısına korkusuzca dikilmiştir.

Ne olduysa Atsızdan sonra oldu. Bunu bize tarih bütün berraklığıyla kanıtlıyor. Atsız bir bakıma bu çıkışıyla Sovyet Rusya’nın Komünist Türkiye hayallerini dize getiren direnişin öncüsüdür.

İslam öncesi Türk tarihinin bilinmesinde onun payı en önde gelir. Tarihi edebiyat ile yoğurarak mükemmel bir menü haline getirmiş, Türk Milleti’nin Çinlilere esir düştüğü yılları romanlaştırarak, esaretin bedelini en çarpıcı şekliyle kitlelere, genç nesillere anlatmayı başarmıştır. Sonraki dönemde direnişe destek veren gençlerin, en büyük motivasyonu; “Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor” romanları olmuştur.

Tarihi psikoloji ile birlikte ele alarak “Ruh Adam”ı yazmış, Ülküsü uğruna aşklarından, toplumdan uzak kalan idealist insanların yalnızlığını çarpıcı yönleriyle ortaya koymuştur. Ruh Adam’ı ilk okuduğumda neden bu roman Dünya Klasikleri arasında değerlendirilmemiştir diye kendi kendime sormuştum. O zaman anladım, bir Türk Milliyetçisine kapıların kapalı olduğunu!

Sağcısıyla solcusuyla en çok okunan ve genç neslin en çok beğendiği aşk şiirleri listesinde “Geri Gelen Mektup” her daim liste başıdır. Geri Gelen Mektup karşısında direnebilen bir tek âşıka rastlamış değilim. Bu şiirin talihsizliğe de maalesef Atsız tarafından yazılmış olmasıdır. Solcu bir yazar tarafından yazılmış olsa idi düzinelerce sineması, dizisi, bestesi yapılır dünyayı kasıp kavururdu!

Türk toplumunun tamamı tarafından tanınmasını ve anlaşılmasını engelleyen nedenlerin belki de en önemlisi, dünyada cereyan eden Nasyonal Milliyetçilik akımları ile tamamen yerli, köycü ve halkçı Atsız Milliyetçiliğinin karıştırılması olmuştur. Süper güçlerin değil de siyasi akımların kutup oluşturduğu dönemin dünya düzeninde özellikle Hitler ve Mussolini faşizminin Türkiye uzantısıymış gibi yapılan komünist propagandanın etkisi oldukça büyüktür. Oysa kandan beslenen bu iki diktatöre karşı da en sert eleştiriler yine Atsız tarafından yapılmıştır. Bu konuda büyük vebal altında olanlardan bir kısmı da İslamcılardır, Siyasal İslamcılar… Atsızın gayretlerinin, eserlerinin Anadolu’nun içlerine nüfus etmesini engellediler, hatta O’nu dinsizlikle itham etmekten ar etmediler. Ne yazık ki; bazı dönemlerde Ülkücü teşkilatlar bile bu olumsuz propagandanın etkisi altında kaldı. Atsız’ı aynı çirkin üslupla itham eden teşkilatlar oldu. Kitaplarının okunmaması için çağrılar yapıldı.

Atsız Hoca fıtratı gereği siyasete sıcak bakmadı, Türk Milliyetçiliğinin natürel yönünü benimsediğinden olsa gerek. İçgüdüsel, karışımsız, romantik, riyasız milliyetperverliğin ülkemizdeki belki de dünyadaki yegâne temsilcisidir. Bu yönü ile de birçok münevvere ışık tutmuştur. Bunlardan birisi de Türkçülüğün önemli bilirkişilerinden olan İbrahim Kafesoğlu’dur. Kafesoğlu kendisinin milliyetçilik anlayışının ilmi ve siyasi yönünün Ziya Gökalp’ten geldiğini söylerken, romantik tarafını da Atsız’dan aldığını belirtmiştir. [2]

Ölümü’nün ardından birçok Türk Ülkücüsü aydın O’nun hakkındaki düşüncelerini dile getirmiş, bizzat tanıyanların ifadelerindeki ortak payda; karakterine ve ahlakına olan hayranlıktır.

Atsızın istediği devletin asıl sahiplerine iade edilmesiydi. Binlerce yıllık devlet geleneğindeki en büyük haksızlığa son vermekti. Yukarı da belirttiğim Köroğlu ya da Dadaloğlu benzetmesi bu yüzdendi. Atsız; Türk Devleti’nin artık Türkler tarafından idare edilmesini istiyordu. Kültürünün, dilinin, örfünün ve dininin Türkçe olduğu, devşirme kimliklerin ve şahsiyetlerin yönetimi ile başarılı olunamayacağını düşünüyordu. Türk nüfusunun ataletten ve esaretten kurtularak bulundukları topraklarda kendi kendini yönetmesi, büyük Türk Birliği’nin gerçekleşmesini istiyordu.

Orta Asya’da Rus esaretinde yaşayan Türklerden bazıları bağımsızlığı elde ettiler. Atsız’ın “Sesleniş” şiirinde dile getirdiği hasret sona erdi. Hasretin sürdüğü yerlerimizde var, ne yazık ki hasretlikten gözyaşı döktüğü o Eller Atsızı tanımıyor, bilmiyor. Ülkesini sevdiği için Ülkesinde sevilmeyeni kim sever ki?

Artık bir Atsız yok. Türk Dünyası için uğraşan Turan Yazgan Hoca yok, Peyami Safa, İbrahim Kafesoğlu, Galip Erdem yok. Ülkücü Hareket bu yüzden sancılı…

[1]http://www.orkun.com.tr/asp/orkun.asp?Tip=Makale&Makale_Nu
[2] http://www.orkun.com.tr/asp/orkun.asp?Tip=Makale&Makale_Nu