H. Nihal ATSIZ: 3 MAYIS 1944 / ÖTÜKEN-1973

3 MAYIS 1944

Hüseyin Nihal ATSIZ

Bundan 29 yıl önce Ankara’da yapılan bir yürüyüş, bugün farkına varılmamış olmakla beraber, Türk  tarihinin gidişi üzerinde son derece tesirli olmuştur. Havadaki zehirli gazla boğulacak hale gelmiş bir  insana oksijen verilmesi, aşırı humma içinde kıvranan hastaya bir antibiyotik şırıngası yapılmasının  yaratacağı şifa gibi, dikta idaresi altında yaşayarak o diktanın hiç umursamadığı komünizm  propagandasının çökertmeye çalıştığı bir toplumu 3 Mayıs 1944′te Ankara’da yapılan bir gençlik  yürüyüşü uyarmış, tehlikeyi gördükleri halde ses çıkaramayanlara cesaret ve ümit vermiş, tek partili  idare olduğu halde Millet Meclisi’nde de görülen heyecanla Türkiye’yi bir “içten vurulma”  tehlikesinden kurtarmıştır.

Bu kurtarışın kahramanları, büyük çoğunluğu yüksek okul ve üniversite öğrencisi olan birkaç bin  gençtir. 3 Mayıs’ın gerçek değerinin kavranmamış olması o zamanki idarenin, hepsi kendi elinde  bulunan basın ve radyo ile yaptığı aralıksız propaganda yüzündendir. Sosyalist maskesi altındaki  komünizmin Türkiye’yi Rusya’ya katmak konusundaki niyetini memleket mukadderatına hâkim  olanlar anlayamamışlardı. Yirminci yüzyılda, idare başında bulunanların mutlaka herkesten iyi ve  doğru düşüneceğini kabul etmeye imkân yoktur. Türkiye’de de ehemmiyetsiz görevlerde bulunan  veya henüz okuma çağında olan bir takım gençlerin tehlikeyi baştakilerden daha çok isabetli görmüş  olmasında hiçbir fevkalâdelik aramamalıdır. Bu, bir dereceye kadar mizaç ve yaratılış meselesidir.

Uzun süre devleti idare etmiş olan Halk Partisi’nde 1938′den sonra bir İnönü’yü yüceltme çağı  başlamış, evvelce Atatürk için kullanılan “Millî Şef” deyimi ona mal edilmiş, pullardan ve paralardan  Atatürk’ten üstün olduğu havası yaratılmak istenmiştir. Halbuki bu çok yanlış bir davranıştı. Çünkü  Atatürk, Rusya’da ortaya çıktığı zaman, hakkında kimsenin ve tabiî kendisinin de bir şey bilmediği  komünizmi ve onun Türkiye için tehlikesini anlamış, tedbirlerini almış olduğu halde İnönü  komünizmin nasıl bir belâ olduğunu bir türlü idrak edememiş, “Sağcılar” dediği Nurcu vesaire makule‐ sini gözünde büyüttüğü halde bugün toplu olarak anarşist adı altında anılanların gayesini bir türlü  kavrayamamıştır. Anarşistler üniversiteyi işgal ettiği zaman boykotla işgalin aynı şey olduğunu  söyleyecek kadar vahim bir hatâ yapmış, bu da yetmiyormuş gibi Türkiye’yi mahvetmek istedikleri için  idama mahkûm edilen üç komünistin idamını durdurmak teşebbüsü ile, ilerde tarihin çok olumsuz  hüküm vereceği bir harekette bulunmuştur.

Kafa ve gönül yapısı bu olan İnönü’nün 3 Mayıs 1944 yürüyüşüne iyi gözle bakmasına şüphesiz imkân  yoktur. Bu sebepledir ki “Türkçü” kelimesinden ömrü boyunca ürkmüş, bu ürkmede çevresinin de  büyük ölçüde tesirinde kalmıştır. Onda Batı’ya karşı garip bir kompleks vardır. Türkiye’nin manevi  kalkınmasını klâsiklerin Türkçe’ye çevrilmesinde görmesi bunun delilidir. Halbuki artık roman ve  piyeslerle yahut eski Yunan felsefesiyle milletlerin kalkınma imkânının olduğu çağda değiliz. Bugün  her zamankinden çok milletçilik çağıdır. Beynelmilelci olduklarını iddia eden komünist devletler bile  aşırı bir milliyetçiliğin içindedir. Bu, sosyal bir kanundur: Toplumlar yayılmak ve büyümek için çatışır,  çarpışır; bunun için her vasıtadan faydalanır. Böyle bir sosyal kanun olmasaydı barışçı İsa’nın dinindeki  milletler asırlarca savaşmaz, Budist Japonlar savaşın sözünü dahi etmez, kardeş Müslümanlar  birbirinin canına kastetmezdi.

Bu sebeple yabancı klâsiklerin tercüme edilerek Türk gençliğine okutulması onlarda bir aşağılık  duygusu yaratmaktan başka sonuç vermemiştir. 20‐25 yaşındaki gençlerin şaheser diye hep Yunan,  Lâtin , Batı, Acem, Arap, Rus eserlerini okursa “demek benim milletimin şaheseri yokmuş‐  düşüncesine kapılmasından tabiî ne olabilir?

İşte Türkçüler, Türk milletin manevî kalkınmasını önce komünizmin yok edilmesinde, sonra millî  kültürün diriltilmesinde anladıkları için İnönü ile bağdaşamamışlar, onun tarafından, Türkiye’yi bütün  dünya ile düşman etmek için uğraşan kişiler diye ilan edilmişlerdir.    Türkçüler şu memlekette hiçbir zaman iktidara geçmedi. İnönü ve partisi uzun yıllar iktidarda kaldı ve  istediği icraatı, propagandayı yaptı. Acaba zaman kime hak verdi? Tecrübesiz, çoluk çocuk sayılan  1944′ün gençlerine mi, yoksa tecrübeli kaptan olduğu ilân edilen İnönü’ye mi?

Onun tecrübeli kaptan olduğu hakkındaki sözü, İkinci Cihan Savaşı’nda Türkiye’nin harbe girmemesi  ve bunun İnönü’ye mal edilen bir başarı olarak kabul edilmesinden doğmuştur. Acaba gerçek böyle  midir?

Türkiye, bilfarz Yugoslavya’nın topraklarında kurulmuş bir devlet olsaydı veya İngilizler vaat ettikleri  savaş malzemesini bize verebilselerdi tecrübeli kaptan onu yine savaşın dışında tutabilir miydi.  Bunlardan başka Türkiye’nin savaşa girmeyişinde Von Papen’in büyük rolünü asla unutmamak  lâzımdır.

3 Mayıs yürüyüşü milletin gözünü komünizme karşı açan bir millî harekettir. O tarihten başlayarak  okullarda hakikî milli tarih okutulsaydı, mîllî eğitimin bazı kilit noktalarına komünistlerin sızmasına  meydan verilmeseydi 12 Mart muhtırasına sebep olan anarşi doğmayacak, bir takım gençler Türk  milletinden zorla koparılmayacak, ahlâk değerleri çökmeyecekti. Anarşi hareketleri dediğimiz  kargaşalıklar, dikkatle mütalâa olunursa gayet korkunç bir ruh halinden doğmakta, âdeta bir milletin  intihar etmek istemesi gibi bir manzara göstermektedir.

Komünizm, sosyal bir isteriden başka bir şey değildir. Onun hâkim olduğu hiçbir ülkede sosyal adalet  ve iktisadî refah sağlanamadığı halde faşist veya kapitalist denilen demokrat ülkelerin pek çoğunda bu  iş başarılmıştır.

Komünizmin iktidara geçtiği günden beri Rusya’nın Türkiye hakkındaki kötü niyetleri Çarlık Rusya’sının  kötü niyetlerinden bir parça bile sapmamıştır. Boğazlarda üs istemenin başka mânâsı var mıydı?

3 Mayıs’ı yapan Türkçülerin şuurla ve inançla bildikleri gerçek: Komünizmin Türklüğe kasteden bir  tehlike olduğu idi. Son iki yılın olayları, sürüp giden Sıkıyönetim mahkemeleri, bu mahkemelerde  ortaya dökülen hakikatler Türkçülere hak vermiştir.

3 Mayıs bir çok Türkçünün büyük sıkıntı ve ıstırabı ile kapanmıştır. Fakat 3 Mayıs devam etmektedir: Ötüken’in Yazı İşleri Müdürü Kayabek, aşağı yukarı 6 yıl önce başlayan bir davanın sonucu olarak  mahkûm edildiği 15 aylık hapis etmek üzere, eşini ve birisi bebek olan dört çocuğunu İstanbul’da  bırakarak, doğum yeri olan Eğin’e hareket etmiştir.

Önümüzdeki yüzyılın tarafsız tarihçileri 3 Mayıs’ın bir dönüm noktası olduğunu elbette tespit  edeceklerdir.

3 Mayıs’a selâm olsun!.. 3 Mayıs ruhu ebediyen yaşasın!..

 

(11 Nisan 1973), ÖTÜKEN, 1973, Sayı: 5

 

YUNUS BUĞRA YILMAZ ARŞİVİNDEN

ÖTÜKEN
AYLIK TÜRKÇÜ DERGİ
KURULUŞ TARİHİ: OCAK 1964
SAYI:113
SAHİBİ VE SORUMLU MÜDÜR : ATSIZ

SAYMAN: İZZET YOLALAN
KAPAK: REFET KÖRÜKLÜ
TARİH: MAYIS 1973
YAYIN YERİ: İSTANBUL